• BIST 10891.42
  • Altın 2529.106
  • Dolar 32.8951
  • Euro 35.7068
  • İstanbul 23 °C
  • Ankara 19 °C
  • Antalya 30 °C

Rahmetli Özal, Taksim Gezi Parkı’ndaydı

Özkan Altıntaş

Taksim Gezi Parkı olaylarını ve sonrasını izledikçe içimi karabasanlar sarıyor. Türkiye’nin en önemli turizm bölgesinde güvenlik güçlerinin yaptıkları ile turizm yerin dibine çaktı.
Rakip ülkeler ellerini ovuşturuyor. Turizmciler canla başla çırpınıyor; “Türkiye’de bir şey yok. Bu demokratik tepkidir” diye anlatmaya çalışıyor.
Benim kanım şöyle...
Bu hükümet kriz yönetimini bilmiyor.
Hatadan ne zaman ve nasıl dönülür hiç bilmiyor.
Halkın tüm katmanlarını kucaklamadan iktidar olunmayacağını bilmiyor.
Hele hele demokrasi kavramının halkıyla bütünleşmeden güçlenemeyeceğini bilmiyor.
Eline palayı, satırı alıp halkın arasına dalan kişilere müdahale etmek ve halkın güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğunu bilmiyor.
Bunları halletmek içinde sıkışınca “Hakimler yapmış” demekle olmuyor.
Seçimle gelen bir iktidarın tüm görüşlere saygı duyması gereken bir makama geldiğini unutup “Onlar, bunlar” demesi ise hiç olmuyor.
Çünkü tek ülke tek bayrak var, bunu da unutmamak gerekiyor.
Türkler tarih boyunca girdikleri ülkeleri haraca bağlarken elalem başka menfaat peşindeydi.
Kendi kültürlerini bir daha değişmeyecek şekilde ülkelere yerleştiren İngilizler bu işleri çok iyi biliyor.
Dünyada sömürge imparatorluğu kuran ve bağımsız oldukları halde geride sömürge gibi yaşamayı sürdüren ülkeler bırakan İngilizlerin şu sözünü severim:
“İngilizlerin dostu yoktur, düşmanı da yoktur. İngilizlerin menfaati vardır”
Türkiye olarak “menfaatimizin nerede başlayıp, nerede bittiğini” anladığımız zaman çok şeyi başaracağımıza eminim.
Çünkü Türkiye halkı tektir.
İktidarların her görüşe saygı duyarak halkını koruması gerekir.
Öyle üzerine gaz atıp, su sıkarak demokrasi koruma anlayışı çoktan gerilerde kaldı.
Hele uzun tutukluluk ve hayali iddialarla yargılama sistemi çoktan bitti.
Girmeye çalıştığımız Avrupa Birliği’nde olmayan örnekler Türkiye’de var ve Avrupa Birliği’ne girmek istiyoruz. Batı buna gülüyor ve bizimle adeta dalga geçiyor.
Elinde Türk bayrağı ile parka girmek isteyen girsin.
Avrupa’nın parklarında özgürce direnişler var. Onlara kimse saldırmıyor.
Washington’da Beyaz Saray’ın karşısında 20 yıla yakındır kurulu çadırında kar-kış demeden yaşayan bir kadın direnişçi var. Çadırının önünde asmadık poster, asmadık flama yok. Hepsi de yönetimin aleyhine sloganlarla dolu... Bir Allah’ın kulu ona dokunmuyor ve kadın direnişini sürdürüyor. Hatta kadın turistik bile oldu. Gelen geçen turistler onunla fotoğraf çektirmek için birbirleriyle yarışıyorlar.
Bizde öyle mi?
Türkiye’de yaklaşık 38 adet seçime giren yasal parti var. Bunların bayraklarına bile yasadışı denildi. Böyle bir yaklaşımla sonuç alınamaz.
Günümüzde “uzlaşmacı demokrasi” kavramı gelişiyor. Artık savaşlar masalarda kazanılıyor. Vurup kırma dönemi bitti. Akıl dönemi başladı.
Hükümetten dünya kadar para alan uzman geçinen, halkla ilişkiler şirketleri böylesine bir olayda kriz yönetimi sunamadılar mı?
31 Mayıs akşamı çadır yakılmasıyla büyüyen eylemler 40’ıncı günün doldurdu. Daha nice 40’lar dolduracağı gün gibi aşikâr.
Bütün bunlar olurken eskiden Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık muhabirliği yaptığım aklıma geldi.
Eğer bu olaylar Demirel zamanında olsaydı ne yapardı diye düşündüm.
Demirel “Yollar yürümekle aşınmaz” diyerek ne kadar tevekkel bir tutum sergilemişti. Ama halkına gaz ve su sıkmamıştı. Belki aradan geçen süre içinde daha olgunlaşmıştır da herkese “Hepiniz benim vatandaşımsınız. Ayrı gayrı yok. Ne istiyorsunuz?” derdi diye düşündüm.
Rahmetli Özal’ın yapacağı ise bellidir.
Özal, şortunu, tişörtünü çeker, ayağına lastik ayakkabılarını giyer, eline bir bayrak alır ve Taksim Gezi Park’ındaki gençlerin arasına otururdu. Belki üzerinde “2+1 bahçeli, havuzlu rezidans” yazacağı çadırı bile kurardı.
Sonra “Gelin bakalım çocuklar. Burayı nasıl güzelleştirelim? Neler yapalım? Hep birlikte karar verelim” derdi.
İnsan gidince farkı ortaya çıkıyor doğrusu...
Türkiye’nin her görüşte insanını sevecek, onları kucaklayacak, ayrım yapmayacak ve ılımlı yaklaşacak yönetimlere ihtiyacı var.
Yoksa “Yaparım, ederim, kırarım, dökerim” ile demokrasi olmaz.
Sonunda kırılan dökülen bütün Türkiye olur ve yazık olur.
Bence öncelikli olan Türkiye’nin ve Türk halkının menfaatidir.

Bu yazı toplam 3754 defa okunmuştur.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2005 Türkiye Turizm | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.