Geçtiğimiz günlerde Amerikalı şarkıcı Whitney Houston’u kaybettik. Daha öncede son yıllarda nadir raslanan bir sesi İngiliz şarkıcı Amy Winehouse’u yitirdik. Maalesef her ikisininde kaybı çok hüzünlü oldu. Uyuşturucu bağımlılığından kurtulamayan bu iki sanatçı genç denilebilecek yaşta aramızda ayrıldılar. Hele Amy çok çok erken ayrıldı. Daha yaşamının baharında idi o zencilere benzeyen heybetli sesin sahibesi.
Whitney Houston kalblerimizde “Bodyguard” filmindeki performansı, sesi ve düzgün fiziğiyle taht kurdu. Filmde söylediği şarkı”I will always love you” aylarca dillerimizden düşmedi. İşte o filmindeki muazzam çıkışından sonra uyuşturucu ve alkol batağına sağlanan Whitney’in yavaş yavaş düşüşü başladı. Boby Brown ile 15 yıl süren evliliğinde giderek bu uyuşturucu batağına saplandı ve de kendini kurtaramadı. Bu bakımdan müzik dünyası sorumlu tutuğu Boby Brown’ı hiç affetmedi.
Amy Winehouse gerçekten son yıllarda az bulunan bir sesti. Nitekim kısa sürede Emmy ödüllerini topladı. Çıkışı muazzamdı. Ama genç yaşta uyuşturucu batağına saplanmıştı. Bazı ülkeler Amy’e bağımlılığı yüzünden başta ABD ülkeye giriş izni vermeyerek bence terbiyesizlik ettiler.. Koskoca Amy gözümüzün önünde eridi gitti. Para pul hiçbirşey fayda etmedi. Kaderlerini çeviremediler. Amy’nin vedasıda tıpkı Whitney gibi çok hüzünlü oldu.
Benim dağarcığımda kalmış hüzünlü bir veda da Blues Kraliçesi Bessie Smith’in 1938 yılındaki ölümüdür. 1922-1938 yılları arasında cazın ve özellikle Blues’un kraliçesi olarak ünlenen Bessie, şöhretinin tükenmekte olduğu 1938 yılında ABD turuna çıkar. Şehirden şehire turne yapar. Yanında uzatmalı sevgilisi vardır. Bir gece şehirlerarası yolda ciddi bir trafik kazası yaparlar. Bessie ağır yaralıdır. Sevgilisi onu binbir güçlükle en yakın hastaneye yetiştirir. Ancak siyah olduğu için o hastahaneye alınmaz ve Bessie kan kaybından ölür. İki gün sonra Philadelphia’da yapılan cenaze törenine onbinlerce insan katılır. Bu da bugün siyah başkanla yönetilen amerikanın bir cilvesi işte.




























