1970 ve 1980 yıllarında sanayileşmenin içinde bulundum. Gerek TSKB (Türkiye Sınai Kalkınma Bankası) gerekse TKB (Türkiye Kalkınma Bankası’nda geçen yıllarımda Anadolunun muhtelif yerlerinde değişik sektörlerde yatırımlara hizmet ve kredi götürdüm. Önce emek yogun dedik ki iş imkanları yaratalım sonra ihracat ağırlıklı yatırımlara döndük ki ödemeler dengesini dengeleyelim. Amaç ülkenin sanayileşmesiydi. Ülkede mali politikalar uygulanıyordu. Devlet ve politikası ön planda idi.Para politikalarının lafı bile edilmiyordu. Ne devlet tahvili vardı. Ne de dogru dürüst bir borsa. Ama kalkınma vardı, yatırım vardı. Şu veya bu üretilen mal içpazarda olsun dış pazarda yerini buluyordu.
Ne zaman ki ithalat serbest bırakıldı, işin şirazesi bozuldu. İlk ithal edilenin muz olduğunu söylersem, bu serbestliği nerelere getireceğimiz aşağı yukarı belli olmuştu. Biz otomotivden korkuyorduk. O patlamadı ama en güvendiğimiz dağlara kar yağdı. Önüne gelen ithal edilmeğe başlandı. Tabiiki arzu edilen, yurtiçi üretim bununla rekabet etsin. Başlangıçta direndi. Ama ülkede para politikaları hakim olupta, faizler alıp başını gidince, parayı para olarak değerlendirmek ön plana çıktı. Ne rekabet kaldı ne de onunla mücadele edecek güç. Para ile para kazanma ve rant devri açıldı. Yavaş yavaş zamanında açılmış iş görmüş imalathane ve fabrikalar rekabet edemedikleri için kepenklerini kapatıp faizciliğe döndüler.
Masproduction dediğimiz seri üretimin avantajını yakalayamayan başta tekstil ürünleri yerlerine yabancılara bıraktı. Zara, H&M, GAP gibi markalar geldiler. Arkadan AVM furyası ile birlikte hemen hemen bütün markalar AVM’leri doldurdu. Tepeden tırnapa yabancılaştık. Bir seferinde inat ettim. İç çamaşırımı KOM’dan alacağım diye. H&M ile fiyatları mukayese edince ben gene H&M’e gittim. Aklın yolu birdir. Ülke eksik olmasın kredi kartları, bireysel krediler derken, inanılmaz bir tüketici toplum haline geliverdi.
En son ayakkabı markalarında pazarın gözdesi İnci ve Hotiç’in de satmak veya satılmak üzere olduğunu okuduğumda “ bu işin sonu neye varacak” diye ciddi ciddi düşünmeğe başladım. Tasarruf oranı 12’lere düşmüş. Bu gidişle daha da düşer. Olacak şey değil. Ne kadar açmışız. Ne kadar meraklıymısız yabancı mallara. Tasarruf falan kalmadı ülkede. Başkalarının tasarrufları ile vaziyeti idare ediyoruz. Bakıyorum vizyon mizyon diye meydanlarda bağırıyorlar. Dikkat edin bu gidişe dair hiç reçete yok. Artık bu ülkede fabrika kurulmuyor. Uzun vadeli yatırım için hiçbir yabancı gelmiyor. Parası olan gayrimenkule yöneliyor. Toprak ağalığı modern anlamda yeniden hortladı. Bu iktidarın en büyük hizmetide o oldu. Yatırımı unutup, gelen parayı aylık gibi düşünürsek faiz ödemekten başka birşey yapmıyoruz demektir. Anlayışımız bu olursa sadece tüketim mallarını satmak için gelirler. Tamam alalım da bu cari açığı neyle kapatacağız. Biraz da bunu düşünmek lazım.




























