• BIST 10081
  • Altın 2945.964
  • Dolar 34.757
  • Euro 36.7352
  • İstanbul 14 °C
  • Ankara 8 °C
  • Antalya 14 °C

Türkler denize arkasını dönüyor

Türkler denize arkasını dönüyor
Öğretim Görevlisi Özcan Gürsoy, Türkiye'nin üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olmasına rağmen 'denizci ülke' olamadığını söyledi.

İSTANBUL- Eski Denizcilik Müsteşarlığı İstanbul Bölge Müdürü ve Öğretim Görevlisi Özcan Gürsoy, Türkiye'nin üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olmasına rağmen 'denizci ülke' olamadığını söyledi.

 

Emekli Deniz Yüzbaşı, eski Denizcilik Müsteşarlığı İstanbul Bölge Müdürü ve Ordu Üniversitesi Gemi Makinaları Bölümü Öğretim Görevlisi Özcan Gürsoy, Türkiye'nin üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olmasına rağmen 'denizci ülke' olamadığını söyledi.

 

8 bin 333 kilometre uzunluğunda bir kıyı şeridine, deniz taşımacılığı, yat ve kruvaziyer turizmi açısından rakipsiz durumda bir imkana sahip olmasına rağmen Türkiye'nin denize arkasını dönmesinin büyük maddi ve manevi kayıpları beraberinde getirdiğini kaydeden Özcan Gürsoy, mevcut dış ticaret açığının çok rahatlıkla denizcilikle kapatmanın mümkün olduğunu belirtti.

 

Deniz taşımacılığı alanında dünyada toplam olarak yaklaşık 350-400 milyar dolarlık bir büyük pasta olduğunu, bu pastadan Yunanistan 60-70 milyar dolar civarında bir pay alırken Türkiye'nin aldığı payın 4-5 milyar dolar civarında olduğunu kaydeden Gürsoy, "Yunanistan AB içerisinde rakipsizdir. Bizim 300 grostonun üzerinde 850 civarında gemimiz varken Yunanistan bizim 6 katımız, Kıbrıs Rum kesimi bile bizim 3 katımız gemiye sahiptir. Toplam gemi tonajında bizim 17 katımızdırlar. Dünya deniz taşımacılığında çok büyük söz sahibiler. Gemilerinin yaş ortalaması 13, bizim ise 23 civarındadır" diye konuştu.

 

Deniz yolu taşımacılığının karayoluna göre 7, demiryoluna göre 3.5, havayoluna göre 22 kat daha ucuz olduğunu, dünyada bugün ithalat ve ihracatın yüzde 80'inin deniz yoluyla yapıldığına dikkat çeken Gürsoy, "Ancak ne yazık ki Türkiye'nin ihracatının yüzde 70'i yabancı bayraklı gemilerle yapılmakta ve her yıl 2 milyar dolardan fazla navlun ücretini yabancılara ödemekteyiz. Hatta bu gemilerden bir kısmı Yunan bayraklıdır. Kendi yükümüzü başkalarına taşıtıyoruz, dövizimiz de başkalarına gidiyor" şeklinde konuştu.

 

"GEMİ SEKTÖRÜ İSTİHDAM AÇIĞINI KAPATIR"

 

Balıkçılık, deniz turizmi, yatçılık, marinacılık, kruvaziyer turizminin büyük gelir getiren yatırım alanları olduğunu, ayrıca iyi bir istihdam kaynağı oluşturduğunu ifade eden Gürsoy, şöyle konuştu:

 

"Gemi yapımı için tersanecilik, yani gemi inşa sanayii büyük bir yatırım alanıdır. Gemi sanayinin tetiklediği yan ve ikinci derecede iş alanları ise gemi acenteliği, sigortacılık, elektrik- elektronik, makine ve bilgisayar sanayii gibi daha birçok sanayi koludur. Tüm bunların gelişmesi ise doğaldır ki günümüzün en önemli sorunu olan işsizlik için de adeta hazır bir reçetedir. Gelişmiş bir denizcilik sektörü bölgeyi adeta dünya ile iç içe yapar.

 

Denizcilik sektörü o kadar uluslararası bir yatırım alanıdır ki; örneğin bir İtalyan armatör, bir İsveç bankası aracılığıyla bir İsviçre firmasından kredi alarak satın aldığı bir gemiyi bir Fransız firmasına kiralayıp, bir İngiliz şirketine sigorta ettirerek, bu gemiyle bir Polonya firmasına ait yükü, Fransa'dan alıp Türkiye'ye götürebilmekte, bunu yaparken de gemisinde çeşitli milletlere ait gemi adamı çalıştırmaktadır.

 

Bütün bunları ise de tamamen uluslararası kurallar ve normlara uyarak yapmak zorundadır. Bir başka deyişle denizcilik pazarı tüm dünya sathına yayılmıştır. Bu nedenle yatırımcılarımız yönünü denizlere dönmeli ve bu bakir yatırım alanlarını kullanmalıdır."

 

"TÜRK İNSANI DENİZDEN KORKUYOR"

 

Türk insanının denizden korktuğunu vurgulayan Gürsoy, sözlerine şöyle devam etti: "Sahilden 10 kilometre içeriye girerseniz neredeyse askere gidene kadar denizi görmeyen insanımız var. Karadeniz Bölgesi'nde yöresel olarak kutlanan ve Mayıs 7'si olarak adlandırılan şenlikler için sahile iniliyor. Yıldan yıla sahile inen insanımız var. Askerlik çağına gelmiş gencimize bile deniz kenarına giderken, 'Aman çocuğum, boğulursun dikkat et' diye tembihler ederken, yabancılar daha yeni doğan çocuğun koluna bir yüzgeç takarak anne babası hemen denize atmaktadır.

 

O toplum da ister istemez hep denizle haşır neşir olmakta, ülke olarak deniz imkanlarından ve ulaştırmasından hep yararlanmaktadırlar. Türkiye'de ise ulaştırma politikası, daha pahalı olan karayolu taşımacılığı üzerine oturmuştur. Daha ucuz olan deniz yolu taşımacılığı ise ihmal edilmiştir. İhracatçımız da taşımacılığa daha çok navlun ödemektedir."

Bu haber toplam 0 defa okunmuştur
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2005 Türkiye Turizm | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.