Yüksek tahsil yapmak isteyen gençliğin en büyük derdi kalacak, yatacak yer derdidir. Ankara'ya İstanbul'a veya universitenin olduğu şehirlere taşradan gelen çocukların birinci alternatifi üniversite yurtlarıdır. Ancak 100 kişilik yere 1000 kişi müracaat eder. Ondan sonra başlarsın arkadaş bulup birlikte kiralık ev derdine. Bugün durum farklımı? Hayır hatta kat kat daha kötü. Oluk gibi adı sanı belli olmayan universiteler açılıyor. Talebe sayısı inanılmaz artıyor. Ama bu çocuklar nerde yatar kimse düşünmüyor. Herkes başının çaresine bakınca da “Vay vay be demek birlikte kalıyorsunuz”” Ne haltlar karıştırıyorsunuz” durumu ortaya çıkıyor.
Benim ağabeyim bir arkadaşı ile Beşiktaş Serencebey'de tek gözlü bir odada kiracı olmuşlardı yaşlı bir karı kocaya. Mezun oldu büyük adam oldu. Ama yolu İstanbul'a düşünce her fırsatta o evsahibesi yaşlı karı kocayı ziyaret etti. Benim arkadaşlarım Teknik Üniversite de okurken Hilton'un karşısında eski bir konağın çatı katında üç arkadaş birlikte senelerce kaldılar. Galiba evsahibesi Seramikçi Füreya idi. Bütün bunlar gençliğin en güzel anılarıdır. Bende önce Ankara Tıp Fakültesini kazanmıştım. Kaydımı yaptırdım. Ama kalacak yer bulamayınca kazandığım diğer fakülte olan Siyasal Bilgiler'e nakletmiştim. Niye hazır yurdu vardı bursu vardı vs. Ben tahsil hayatım boyunca rahat ederken, evsizlik ve yersizlik sıkıntısı çeken arkadaşlarımı hep hatırlarım.
Bu durum batı ülkelerinde nasıldır derseniz tecrübesi olanlar bilir. Her üniversitenin alacağı yatılı talebeye hepsinde yeri hazırdır. Hatta seçenekler vardır. Tek odadan çifte vs kadar seçme imkanı vardır. Ama gene de talebelerin ilk hedefi bir müddet sonra etrafta müstakil uygun kiralı bir eve arkadaşı ile çıkmaktır. Her zaman universitenin ilan tabelasında asılı ilanlar vardır. Küçük küçük kağıtlara roommate aranıyor diye ilan verirler. Kız erkek farketmez bazılarında. Ama hiçbir zamanda yadırganmamıştır. Ama sorun bizde gerçekten olmayan sorun yaratılıyor. Acaba işin içinde kızım sana söylüyorum gelinin sen anla mı?
Bu önemli konuyu çok önceden farkeden cemaat derhal çocuklara kol kanat gerdi ve onları koruması altına aldı. Işık Evleri dedikleri bu evlerde müsait çocuklar ekmek elden su gölden cemaat prensiplerine uygun olarak yetiştirildiler. Bugün işte Adliyelerde, Valiliklerde devlet yönetiminde buradan yetişen çocuklar var. Yani cemaat suyun kaynağını devletin zaafiyetinden istifade ederek yakalamış durumda. Erdoğan'ın çıkışı acaba bu tarafa mı dokunmaktır. Onu bilmiyorum. Beni ilgilendirmiyor. Ama yıllardır ürettiği projelerle yandaşlara rant dağıtan devlet, talebe yurtları konusunda meşhur PPP (Public Private PartnershiDevlet-Özel Sektör Ortaklığı)) modelini uygulayarak bu konuyu kökünden çözemez mi?
Bu modelin en son versiyonu sağlık kampusları. Devlet arsayı veriyor. İhaleyi alan müteahhit firma hastaneyi bitirip devlete kiraya veriyor. Kira garantisi var. Yan gelir garantisi var ve de kullanılan krediye devlet garantisi var. Hastaneyi devlet yönetiyor. Yurt konusunda da devlet Yurtlar Kurumu adına arsaları her şehirde versin. Çıksın ihaleye. Hepsi bir yılda teslim. Ha bu devlete neye maloluyor ona bakmak lazım. Ama mademki bu acil bir konu o zaman küçük hesaplara ihtiyaç yok. Müteahhit yapsın. Yurtlar Kurumu yönetsin. İşte çözüm.
Ama maksat üzüm yemek değil. Bağcıyı dövmek olunca bina+çimento ustası AKP'nin aklına sorunu temelden çözmek gelmiyor. Bakalım bu konunun sonu nereye varacak_ Iran'daki Ahlak polisi gibi bir organizasyonda gelebilir. Adana valisi gibi malum valiler kraldan fazla kralcı olmaya hazırsa daha çok şeyler olur bu ülkede.




























