Biri 1876 yılında kurulmuş Teftiş Kurulu, diğeri 1946 yılında ülkenin vergi sistemi ile birlikte faaliyete geçmiş ve Türk Vergi Sisteminin babası Hesap Uzmanları Kurulu . Bu iki güzide kuruluş geçtiğimiz günlerde sessiz sedasız bir oldu bitti ile alelacel kapatıldı ve “Vergi Denetim Kurulu” denilen havuzun içine atıldılar. Gerekçeside “vergi denetiminde çokbaşlılık ve dağınıklık” .
Eski bir hesap uzmanı olarak yanlış bulduğum bu gelişmelere üzüldüm ve kendimi öksüz gibi hissediyorum. Çünkü bu kurullar vergi denetiminin çok ötesinde işler yapan, devlete ve özel sektöre kaliteli yönetici yetiştiren seçkin birer okul niteliğindeydiler.
Yetenekli üniversite mezunlarını alıp, eğiten sadece vergi değil, ülkenin her akçalı konusunda onları geniş bir yelpazede görevlendirebileceği bürokratlar haline getiren birer okul.Üniversiteyi bitiren gençlerin hayallerini süsleyen kurullardı.
Bu kurullardan başbakanlar, sayısız bakanlar, yüzlerce milletvekilleri, müsteşarlar ve genel müdürler çıkmıştır. Aynı şekilde 1960'lı yıllardan itibaren büyüme trendine giren özel sektörün tepe noktalarında gene bu kurullardan yetişenler görev almış ve reel sektörün bugünkü konumuna gelmesinde büyük emekler harcamışlardır.
Vergi Denetim Kurulu” konusu veya “vergi idaresi reformu” eski bir konudur. Zaman zaman gündeme getirilmiş ve çok başlılığın vergi denetiminde verimsizlik yarattığı ileri sürülmüştür. İleri sürülen sav bu olmakla birlikte amaç herzaman bu iki güzide kurulu harcayabilme çabasına dönmüştür.
Maliye Bakanlığının tatlı ama ezeli derdi bu iki güzide kurul arasındaki rekabet olmuştur. Aralarındaki dengeleri koruyabilmek Maliye bakanları için çoğu zaman sorun olmuştur. Bakanlık içi veya dışı önemli bir posta hangi kuruldan kim verilecek meselesi her zaman gündem konusu olmuştu. Bu rekabet ortamında bir zamanlar öne sürülen proje bu iki kurulu birleştirmek üzerine konuşlanmıştı. Ama konuya her el atan bakan başarısız oldu.
Lobileri kuvvetli olan bu kurullar buna imkan tanımadılar. Sonunda çözüm hiç beklemedikleri şekilde bir oldu bitti ile ve bir Kanun Hükmünde Kararname içinde üç satırla önlerine konuverdi. İlgili KHK'nin geçerliliğini falan tartışacak değilim.Ama sezsiz sedasız gidivermek beni rahatsız ettiği için bu satırları yazıyorum.
Bu iki güzide kurul bakanlığın gözbebeği idi. Ne tesadüf her kabine oluşumında maliye bakanlarıda genellikle bu iki kurulun birinden olurdu. Müsteşar veya genel müdür tayinlerinde sürtüşmeler tatlıda olsa yaşanırdı.
Mesela benim dönemimde galiba 4 veya 5 bakan gördüm. İçlerinde hepimizi hayran bırakan rahmetli Cihat Bilgehan olmuştu. Hukukçu olan Sn. Bilgehan kendi dönemini meslekten gelenlere göre daha başarılı ve sürtüşmesiz yönetmişti.
Bakan adına görev yapan hesap uzmanı ve müfettişlerin hüviyetlerinde Başbakan ve Maliye Bakanının imzaları bulunurdu.
Benim hüviyetimde Sn. Demirel'in başbakan, Sn. Bilgehan'ında Maliye Bakanı olarak imzaları vardı. Bir yolunu bulup ayrılırken iade etmedim. Hatıra olarak saklıyorum.Bazı üstadlarımızın hüviyetlerinde rahmetli İsmet İnönü'nün imzasını herzaman hatırlarım.
Yıllarca gereksiz yere telaffuz edilen ve gündeme getirilen vergi denetiminde çok başlılık konusu 2.000'li yıllarda tekrar gündeme taşındı.
Dönem artık Sn. Erdoğan'ın Başbakanlık dönemi idi. O da gene eski bir hesap uzmanı'nı Sn. Unakıtan'ı maliye bakanı yapmıştı..
Ağabey diye hitap ettiği Unakıtan'dan da aynı ricada bulundu. “Vergi idaresinde reform”yapılmalı idi. IMF ziyaretlerinde de bu konu temcit pilavı gibi ortaya atılıyordu. Fayda veya zararları üzerinde kimse bir şey demiyor ama bir çok başlılık lafı telaffuz ediliyordu.
Esasında vergi denetiminde bir sorun yoktu. Vergi denetimi belirli kurullar arasında farklı seviyelerde koordineli bir şekilde yürütülüyordu. Ama kağıt üzerinde dillendirilen bir çok başlılık vardı. Sn. Erdoğan bunu halletmesini istedi.
Tecrübeli ve pratik Unakıtan bile bu konuya Kurulları darıltmamak için girmedi. İdare_i maslahat yaptı. Çünkü geleneksel bir kurul yapısında yetişmiş ,olgunlaşmış ve çok şey borçlu olduğu ve gerekliliğine inandığı kurulunun ipini çekememişti. Sn. Erdoğan bir vergi konsey'i toplantısında herkesin önünde bu konuyu ortaya atarak Sn. Unakıtan'ı zor durumda bıraktığı anlatılır..
Sn. Özal'a yakın çalıştığım yıllarda onunda Maliye Teftiş Kuruluna karşı olan tavırlarını hatırlıyorum. Çankaya'da ekonomi bürokrasisinin biraraya geldiği toplantıların birinde, devlet kademesinde çok fazla denetim kurulunun olduğundan bahisle, özellikle müfettiş adı altında pırıl pırıl gençlere “hayır” demenin öğretildiğini söylemişti.
Rahmetli denetimi çok fazla benimsemezdi. Onun mühendis kafasına mevzuat ters gelirdi. Birlikte çalıştığım mühendis kökenli patronlarımda da aynı mantık sürecini gördüğüm için yadırgamıyorum. Onların mühendis mantığından kaynaklanan niçin neden sorularına mevzuatla cevap vermek çok ters geliyordu. Denetim ve teftiş fonksiyonunun devlete ayakbağı olmamasından yana idi. Özal one-man olarak icraatı seven bir insandı. Karşısına mevzuat ile çıkıp” hayır” denmesinden hoşlanmazdı.Genellikle icraat seven ve bağımsız hareketten hoşlanan yöneticilerde bu duygu hep vardır.
Hatta aynı toplantıda bir KİT Genel müdürünün kendisine gelip “denetim”den şikayet ettiğini anlatmıştı. İlgili genel müdür “yöneticilerin imzasını atmadan önce Denetleme Kurulunun üyelerine gidip icazet aldığını “ ve sonra imzaladıklarını anlatmıştı. Gerçekten bu kadarıda çok fazla idi.
Sonunda Maliye Bakanlığındaki çok başlılığa kısa bir Bakanlık açıklaması ile neşter vuruldu. Biri 1876, diğeri 1946 yılında kurulmuş iki güzide kurul tarihin sahifeleri arasına gönderildi.
Bu zor görevi ancak dışardan bir bakan yapabilirdi. Mülkiyeli olmakla birlikte bu kurullardan gelmeyen Mehmet Şimşek verilen görevi alelacele yaptı. Bir Kanun Hükmünde Kararname ile sorun halloldu.
Sn. Bakan Kararnameyi imzaladıktan sonra kalemini kırdı mı bilmiyorum. İyi mi oldu bunu zaman gösterecek. Önemli olan ülke için yararlı olması. Ama hiç öyle olacağını zannetmiyorum. Bunuda benim dygusallığıma verin.
Çok kimsenin bundan mutluluk duyduğuna eminim.Bana göre Bakanlığın bu iki güzide kurulu göze geldi.O güzelliklere nazar değdi.Kanıma dokunan sessiz sedasız oluvermesi ve medyada gerektiği kadar yankı bulmaması.
Hani vardır ya . Ayrılırken size bir veda yemeği bile vermeyi düşünmezler. Demek ki çok göze gelmişiz diye düşünüyorum. Kendimi öksüz hissediyorum.
Sn. Kılıçdaroğlu bile seçim konuşmaları sırasında “Ben hesap uzmanıyım. Hesabı bilirim” diyerek övünmüştü. Kağıt üzerinde Hesap Uzmanları Kurulu ve Teftiş Kurulu
olmayabilir. Ama bizler feyz aldığımız bu kurulları sonuna kadar yaşatacağız.
Saygılarımla




























