Turizm’de her şeyi dahil ettik de, anlamı hariç tuttuk. Yeni çağın turizm mottosu belli: “Her şey dahil değil, her şey anlamlı olmalı!”
Sektörel fuarlar artık sadece stand gezenlerin değil, sektörün geleceğini şekillendiren “kahve masası diplomasisi” alanları. Fuarların başarısı sadece ziyaretçi ve katılımcı sayısından daha çok, sektörüne kattığı vizyon, topluma, çevreye ve yerel kalkınmaya etkisiyle ölçülmelidir. Sürdürülebilir etki için fuarların tema konusu, bir “başlık” ötesinde, sektörüne yön veren bir “pusula” işlevi görmeli.
Davetli olduğum ve organizasyonuyla başarılı bulduğum rekor olabilecek 1040 katılımcılı Antalya Turizm Fuarı’nda (ATF) bu yıl ki tema bana pusula oldu. Kulağıma yeni bir kavram çalındı:
“Sürdürülebilir misafirperverlik!”
İlk duyduğumda,
DNA’mıza işlemiş misafirperverliği sürdürülebilirlik felsefesiyle turizme uyarlamak “müthiş!” dedim. Çünkü mesele aslında çok basit: Turist tok olacak, doğa mutlu olacak, köylü huzurlu olacak, turist hikayeyle doyacak.
Ya dördünü birden tutturamazsak?
Bugünün turizminin özeti aslında. Fakirleştiren turizm! Yani kelle başına düşen gelirde maliyet giyotindir. Farklı, rekabetçi bir şeyler sunamadığın için avantajını kaybedersin. Başka ülkeler ön plana çıkar.
Turist Tok, Ruh Aç!
Turizm artık “karınca duası gibi okunmayan ultra her şey dahil bileklikleri” satmak değil; hikaye satmak. Ama biz o kadar “dahil” olduk ki, kültürü check-in’de unuttuk.Resepsiyonda “Merhaba” demek bile neredeyse “ekstra paket”!
Menü var, menşe meçhul. Tat var ama hikaye yok!
Sera domatesi ile Çin sarımsağı, yanında petrolden fırlamış gibi parlayan zeytinyağı… Yoğurt o kadar fabrikasyon ki “probiyotik” değil, “robotik” yazılası!
Turist açık büfeden 5 kilo alıp kalkıyor ama ruhu hala aç:
“Acaba bu neyin reçeliydi? Uzay reçeli mi?”
Sürdürülebilir(!) Misafirperverlik: Sözde var, tabağında yok!
Otellerin neredeyse hepsinde “sürdürülebilir” kelimesi moda! Menüde tuz gibi serpilmiş durumda otelin her şeyinde...
Ama domates hala kışın ortasında yaz taklidi yapıyor, çöp kamyonu gece mesaisinde, havuz başında tek kullanımlık bardakta “sıfır atık kokteyli” servis ediliyor
Kadehler havaya: “Cheers to sustainability... ve çöpe!”
Annelerin Sıfır Atık Sertifikası
Oteller “sıfır atık belgesi” için danışmanlara servet ödüyor. Oysa bizim anneler yıllardır bu belgeye sahip: “Tabağında bırakma, arkandan ağlar!” Bu Anadolu manifestosu aslında “sürdürülebilir gastronomi”nin ilk kuralıydı. Demek ki annelerimiz gizli Michelin şefleriymiş; yıldızları evde saklıyorlarmış!
Peki ne öneriyorum?
Turizmde Reform: Hikayeli Menü Dönemi
1. Kültürel Menü Kotasını Açalım:
Kültür ve Turizm Bakanlığı her yıl geleneksel mutfağımızdan seçilmiş temalar belirlese? Her şey dahil oteller de buna uysa... Turist tatsın, köylü kazansın.
“Bu yıl yoğurt yılı, menemen, tarhana, kahvaltı yılı!” Yerel tarifler olduğu kadar yenilikçi misafirlerin damaklarına hitap eden tarifler de geliştirse… Bakanlık bunlarıyarıştırıp ödüllendirse mesela, ne güzel olur!
2. Yerel Kooperatif Menüleri:
Domates yerel tohumla Tarsus’tan, zeytinyağı Milas’tan, yoğurt halanın mayasından.
Turist menemen yerken sadece lezzet değil, hikaye de yesin. Gidince anlatsın, uygulasın, talep etsin memleketinde! Tıpkı paella, taco, pizza, sushi, kimchi gibi.
Zor mudur sizce?
3. Hikaye Atölyeleri:
Turiste yoğurt mayalat, selfie çeksin: “Ben mayaladım!”
Ya da artıklardan turşu yaptır: “Atık değil, anı biriktirdim!”
Ekstra ücret? Hayır, “kültür bonusu”!
4. Sıfır Atık Partileri:
Annelerimizin felsefesini eğlenceye çevirin: “Bitir Challenge!”
Tabağı sıyıran turist bedava kokteyl kazansın, atık azalsın.
Bazı oteller artık yemek artıklarını kompost yapıyor. Misafir sofradan kalkarken son kavun çekirdeğinin ikinci hayatına tanık oluyor. Bu sadece çevre duyarlılığı değil, uygarlık göstergesi.
5. UNESCO Sofrası:
Kahvaltımızı listeleyelim, tarhana sıraya girsin, yoğurt başa geçsin! Turist “UNESCO menüsü” diye rezervasyon yapsın.
Düşünsenize: “All inclusive değil, culture inclusive” paket!
Yeni Çağ: Her Şey Anlamlı!
Yıllardır “her şey dahil” diyoruz ama artık zaman geldi: Her şey anlamlı olsun!
Her şey mevsiminde, hikayeleriyle, 4 mevsimin yaşandığı 12 bin yıllık farklı uygarlıkların izini taşıyan cömert Anadolu sofrasından!
Tarhana, yoğurt, kahvaltı daha neler var neler!… Bunlar sadece yiyecek değil, kültürel diplomasi araçları.
Turist menemenin hikayesini duyarsa, ülkenin ruhunu da duyar.
İşte o zaman turizm sadece karnı doyuran değil, kalpleri besleyen bir güç olur. Esas olan misafirle gönül bağı kurmak ki yine yine gelsin!
Yoksa her şey tek kullanımlık olur: Plastik çatal, tek kullanımlık doğa, tek seferlik (kullanımlık) turist.
Son Söz: Kültürü dahil et, hikayeyi menüye yaz!
Yeni slogan hazır, yarından itibaren her yerde:
ALL INCLUSIVE bitti, CULTURE INCLUSIVE başladı!
Yoğurttan, kahvaltı ve tatlılara mutfağımızdan çeşit çeşit tarifleriyle bol kepçe, hikayebedava, turist tok gider, ruhu doyarak!
Hadi koalisyon kuralım: Turist tok, köylü zengin, doğa mutlu, kültürümüz dahil!
Paylaşın, forward’layın, turizmcilere gizli gizli atın.
Otelciler, şefler, acentalar:
Hikayeyi menüye ekleyin, kültürü dahil edin. Artık devir değişti: Öyküsü olan yoğurt, mevsiminde yerel domates, annenin ‘bitir’ felsefesi ve ruhu tok turist devri!
Unutmayın, TripAdvisor puanı geçici, “Aaa bu hikayesini dinleyerek keşif ile ne güzelmiş!” hissi kalıcıdır.





























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.