• BIST 10891.42
  • Altın 2529.106
  • Dolar 32.8951
  • Euro 35.7068
  • İstanbul 23 °C
  • Ankara 19 °C
  • Antalya 30 °C

Evren Paşa’nın kıyafet tutkusu

Özkan Altıntaş

Gazetede “12 Eylül Askeri Darbesi’nin lideri, Türkiye’nin 7’nci Cumhurbaşkanı Kenan Evren 98 yaşında hayatını kaybetti” haberin okuyunca anılarım canlandı.
Haber şöyle devam ediyordu:
“12 Eylül askeri darbesinin lideri, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, tedavi gördüğü Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde (GATA) dün 98 yaşında yaşamını yitirdi. Öğle saatlerinde, yaşlılığa bağlı çoklu organ yetmezliği nedeniyle sağlık durumu ciddileşince yoğun bakıma alınarak solunum cihazına bağlanan Evren kurtarılamadı.”
Aslında Evren, ölümle birlikte hakkındaki tartışmalardan kurtuldu.
Hakkında açılan davalardan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yüce makamının mahkemelerde süründürülmesine ölüm engel oldu. Yoksa hakkındaki davalar türlü tartışmalarla sürüp gidiyordu.
Kenan Evren’le tanışmam Hürriyet Gazetesi’nin Atatürk Havalimanı muhabirliğini yaptığım sırada olmuştu. Kara Kuvvetleri komutanı iken Yeşilköy Askeri Havalimanı’na gelir ve protokolle birlikte onu karşılardık. Bu arada gazetecilerle sohbet ederdi. Bu sohbetlerde nedense bana yakınlık gösterirdi.
Askeri Meydan nedeniyle ordunun üst komuta kademesiyle aram hep iyi olmuştu. Bunu katıldığım askeri tatbimetlerde pekiştirmiştim. Neden sonra rahmetli genel müdürümüz Nezih Demirkent, Sıkıyönetim ilan edilince beni çağırmış ve “Bu adamların dilinden en anlıyorsun. Selimiye’de askeri mahkemelere sen bak ta başımıza sıkıntılar gelmisin” diyerek beni havalimanından almıştı. Yerime ise değerli arkadaşım Faik Kaptan havalimanı muhabiri olmuştu. Aslında Faik Kaptan ben izne çıkınca Sıkıyönetime’de baktı. Her ikimizde bölge muhabirliğini beceren ve sorun çıkarmayan bir çalışma sistemi geliştirmiştik.
Gelelim Evrep Paşa ile anılarımıza… O dönemde ordunun komuta kademisi oldukça karışıktı.
Kara Kuvvetleri Komutanı Namık Kemal Ersun'un 1 Haziran 1977'de, Kanlı 1 Mayıs'tan (1 Mayıs 1977) sonra darbe girişiminde bulunacağı iddiasıyla dönemin başbakanı Süleyman Demirel tarafından 200 asker ile birlikte resen emekliye sevkedilmesiyle Kenan Evren'e Genelkurmay Başkanlığı yolu açıldı.
Gelecekteki Genelkurmay Başkanı olmasına kesin gözüyle bakılan Ersun’un emekliye ayrılması Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki dengelerin ve kıdem geleneğinin bir anda alt üst olmasına neden oldu. Bu karışık dönem nedeniyle Genelkurmay Başkanı Semih Sancar'ın görev süresi bir yıl uzatılırken. Bu arada Kara Kuvvetleri Komutanlığına yani bir yıl sonra Genelkurmay Başkanı olacak isim konusunda bir anlaşmazlık başgösterdi.
Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk 1. Ordu Komutanı Adnan Ersöz’ü isterken, Başbakan Demirel, 3. Ordu Komutanı Ali Fethi Esener’in Kara Kuvvetleri’nin yeni komutanı olmasını istedi.
Ancak Ne Demirel ne de Korutürk geri adım atmayınca her iki komutan da görev süreleri bittiğinden 30 Ağustos 1977’de emekliye ayrıldı. Böylece en kıdemli olan Orgeneral Kenan Evren, beklenmedik biçimde 5 Eylül 1977 tarihinde Kara Kuvvetleri Komutanı oldu. 1977-78 yıllarında Kara Kuvvetleri Komutanlığı yapan Evren, 6 Mart 1978'de Genelkurmay Başkanlığına atandı.
Bu atanma kararı üzerine devir teslim töreni yapılacaktı. Semih Sancar Gerel Kurmay Başkanlığını Kenan Evren’e devredecekti.
O tarihlerde Kenan Evren, birden Amerika seyahatine çıktı. Oldukça karmaşık bir durumdu. Evren Paşa Amerika’dan dönecek ve Yeşilköy Askeri Meydan’da karşılanacaktı.
Askeri Meydan’da Evren paşa’nın uçağını beklerken Semih Sancar ve kuvvet komutanları bir salonda, hamımları ise başka bir salonda toplanmış sohbet ediyorlardı. Ben ortalıkta gezinirken bir hanımların salonuna bir de komutanların salonuna giriyordum. Bir ara Semih Sancar bana “Hanımlar ne yapıyor?” diye sordu. “Vallahi sizin hanım sizden daha komutan. Herkesi hizaya getirmiş” deyince güldü ve “Öyledir…. Öyledir… Evde de öyle” demişti.
Neden sonra Evren Paşa’nın uçağının piste yaklaştığı bildirildi. Hepimiz aprona çıktık. Yanımda Hürriyet Haber Ajansı’ndan rahmetli Ali Ersan ve Necdet İşler vardı. Onlar karşılamayı filme çekip Hürriyet’in abonesi olduğu İngiltere’deki Visnews Ajansı’na önderiyorlardı. Necdet İşler elinde yandan kurmalı Baileu marka kamera ile oradan oraya zıplıyor bir şeyler çekiyordu.
Evren Paşa’nın uçağı terminale yanaştı, merdiven konuldu. Kuvvet komutanları dütbe sırasına göre hoşgeldiniz karşılaması için sIralandılar.
Uçağın kapısı açıldı Evren görüldü. Merdivenleri ağır ağır inerken çevresine bakınıyordu. Görüntüsünde bir tuhaflık vardı, ama uzaktan pek belli olmuyordu.
Gaseteci grubuyla fotoğrafları çekmeye başladık.
Protokol bitince etrafına bakındı herkes terminale gideceğini sanıyordu. Birden gözgöze geldik. Bana “Yanıma gel” diye işaret etti. Herkes gibi bende şaşırmıştım.
Yanına gittim ve “Büyük paşam” dedim. O koluma girdi ve birlikte yürümeye başladık. Bir köşeye gelince durdu.
“Nasıl beğendin mi?” dedi.
“Neyi?” dedim
“Bir fark görmüyor musun?” dedi.
Kıyafetinde farklılık vardı. Görmüştüm. Ama nasıl söyleyeceğimi bilemiyordum. Pantalonunun yan taraflarına şerit konmuş ve kasketinin ön tarafı biraz daha yukarı kalkmıştı.
“Gördüm kıyafetiniz değişmiş” dedim
“Bak farketmişsin… İyi olmuş mu?” diye sordu.
Koskoca Genel Kurmay Başkanı’nın bunu bana sormasına şaşırmıştım.
“Çekinme… Çekinme… Söyle”dedi.
Cesaretimi toplayıp “söyleyeceğim, ama bana kızmayacaksınız” dedim
“Eleştirecek misin?” dedi.
“Biraz…” dedim.
“Tamam kızmak yok. Biliyorsun sana kızmam. Söyle..” dedi.
Kulağına eğildim ve “Pantalonun yandaki şeritleriyle Hilton Oteli’nin asansörcüleri gibi olmuşsunuz” dedim.
Kahkahayı patlattı ve “Tamam işte böyle…”dedi.
“Başka ne var?” diye sordu. Artık cesaretlenmiştim.
“Kasketinizin önü kalkmış Rus generalleri gibi olmuşsunuz” dedim.
Bu sefer daha çok güldü ve “Ama yakışmış değil mi?” dedi.
“Siz beğendiyseniz mesele yok…” dedim.
Güldü sırtımı sıvazladı ve “Bu yorumun hoşuma gitti. Aradabir böyle sohbet edelim” dedi ve kendisini bekleyen kuvvet komutanlarının yanına giderken gülümsüyordu.
Sıkıyönetim ilanından sonra her törende birlikte olduk.
Beni nerede görse yanına çeker ve “Yeni bir şey var mı?” derdi.
Beni onun yanında görenler ise korkudan mı, başka şeyden mi nedir, pek ilişmezlerdi. Evren Paşa ile aramızda böyle gizli gibi bir yakınlık vardı.
Bir gün 1.Ordu Kararagahı’nı ziyaret için Selimiye Kışlası’na geleceği bildirildi. 1 Nolu Nizamiye önünde herkes sıralandı. İstanbul’un bütün komutanları oradaydı. Evren Paşa’nın en güçlü dönemiydi. Ağzından çıkan kanun gibiydi. Aracından indi ve kuvvet komutanları ile selamlaşarak Selimiye Kışlası’nın kapısına doğru yürürken gazetecilerin arasında beni gördü. Durdu ve yanına çağırdı. “Buyur Paşam!”dedim. Birden koluma girdi ve birlikte yürümeye başladık. Aynı Yeşilköy havalimanı’ndaki gibi herkes şaşırmıştı. Bir gazeteci ile Evren Paşa… Kimsenin aklı almıyordu. “Neler yapıyorsun?” diye sordu. Sıkıyönetim muhabirliği yaptığımı anlattım. “Bir problem var mı?” diye sordu. Problem vardı. Hürriyet’te yer alan bir zam haberi yüzünden Evren Paşa’nın talimatıyla Yazı İşleri kadrosu birer birer hapse atılıyordu. “Var Paşam… Yakında benimle birlikte yaklaşık 3 bin kişi işsiz kalacak”dedim. “Nasıl?” dedi.
Anlattım. “Onlar olmadan gazete çıkaramıyoruz. Gazete kapanacak” dedim. Birden durdu. “Hatırladım. O haberi neden yaptılar. Çok kızmıştım. Ama üzülme hallederiz” dedi.
Sonraki günlerde Sıkıyönetimde bizi biraz uğraştırdılar ama en sonunda sorun çözüldü. Yazı İşleri ekibi birer birer serbest kaldı. Bu serbest kalmanın o sohbetle mi yoksa başka şeyle mi ilgili olduğunu bir türlü anlayamadım. Ama önemli olan sonunda çözülmüş olmasıydı.
O günkü yürüyüş sorasında başka şeylerde sordu. Tuzla Piyade Okul Komutanı Hakkı Paşa’yı sordu. “Matkap hakkı mı?” deyince “Neden matkap diyorlar?” dedi. ”Vallahi boş gezen albaylar Selimiye’ye kaçıyorlar. Hakkı Paşa pencereden baktığında ağaçların arkasına saklanıp dalga geçen albaylar yüzünden bütün ağaçları budatmış. Yakaladığını oyuyor diye herkes buraya kaçıyor” deyince kahkahayı basmıştı. “Helal olsun Hakkı’ya… Okulda da böyleydi” dedi. Peki bizim “Kepçe ne yapıyor?” dedi. “Vallahi Trakya tatbikatlarına hazırlanıyor”dedim. “Vay canına bizimkieri lakabıyla tanıyorsun. Ben kepçe dedim hemen anladım. Biz ona okulda o lakabı kepçe kulakları için takmıştık. Peki bana ne lakap takmışlar?” diye sordu. “Daha henüz öğrenemedim. Öğrenirsem söylerim” deyince “Korkudan mı söylemiyorlar?” dedi. “Olabilir” deyince “Aslında kızmam… Bana lakap takmaları hoşuma gider. Hepsi okul arkadayım”dedi.
İşte Evren Paşa ile böyle sohbetlerimiz oldu.
Aklıma gelen olursa belki yine yazarım. Pek öyle ürkütücü değildi. Matrak adamdı. Ama sohbeti severdi. Bize ölenin arkasından kötü konuşmak yakışmaz.
Allah rahmet etsin. 

Bu yazı toplam 5333 defa okunmuştur.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2005 Türkiye Turizm | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.