• BIST 10891.42
  • Altın 2529.106
  • Dolar 32.8951
  • Euro 35.7068
  • İstanbul 23 °C
  • Ankara 19 °C
  • Antalya 30 °C

İstanbul'un gördüğü en iddialı Bienal

İstanbul'un gördüğü en iddialı Bienal
Büyükada Bienali’nin kendine özgü bir teması olsaydı eğer, ‘Zaman ve Mekân’ gibi bir şeyler olurdu. Altbaşlığı ise ‘Bay Troçki’nin denizden gelen misafirleri’...

İSTANBUL- 14. Uluslararası İstanbul Bienali'nin merakla beklenen sergileri açıldı. Kentin dört bir yanına dağılan sergiler hakkındaki ilk izlenimler çok olumlu. Kimilerinin 'tüm zamanların en iyi İstanbul Bienali' bile dediği etkinliğin tamamını Cem Erciyes, İhsan Yılmaz, Yenal Bilgici ve Ayşegül Sönmez Hürriyet Cumartesi için gezip değerlendirdiler
Büyükada, 14. İstanbul Bienali’nin hiç tartışmasız en ilginç, en iddialı bölümü. Adeta Bienal içinde küçük bir Bienal gibi. Büyükada Bienali’nin kendine özgü bir teması olsaydı eğer, ‘Zaman ve Mekân’ gibi bir şeyler olurdu. Altbaşlığı ise ‘Bay Troçki’nin denizden gelen misafirleri’...
Troçki’nin misafirleri, Adrian Villar Rojas’ın muhayyilesinden doğan bir hayvanlar grubu. Birebir ölçülerde üretilmiş zürafa, gergedan, goril, at, köpek, bizon ya da geyik denizin içinde dikilmiş, gözlerini Troçki’nin artık bir metruk yapıya dönmüş İstanbul’daki evine çevirmiş öylece duruyorlar. Denizin içinde, kucaklarında, sırtlarında, yanlarında taşıdıkları hayali dostlarıyla birlikte, sanki Troçki’nin boş pencerelerden birine çıkıp eski köşkü ele geçirmeleri için işaret vermesini bekliyorlar.
Bienal’in küratörü Carolyn Christov-Bakargiev, Orhan Pamuk’un gösterdiği Troçki Evi’yle ilk karşılaştığında “Sanki bir felaketten sonra hayat yeniden başlamış gibi” diye düşünmüş ve burası Bienal’in ilk mekânı olmuş. Hakikaten öyle. Sadece dört duvarı kalmış otlarla kaplanmış köşkün büyük bahçesinden deniz kıyısına daracık bir demir kapıdan geçerek varıyorsunuz. Birden bire karşınıza çıkan mahlukat, sizi fantastik bir hikayeye, zamansız bir aleme taşıyor. Tuzlu Su’yun içinden çıkan beyaz polyester hayvan heykellerinin üstünde duran diğer hayali yaratıkların her biri ise ölmüş başka hayvan ve bitkilerin kalıntılarından yapılmış. Yani katman katman anlam dolu, bakması çok etkileyici, bulunduğu mekânla mükemmel uyum sağlayan, İstanbul bienalleri tarihinin muhtemelen en unutulmaz işlerinden biri ‘Tüm Annelerin En Güzeli’ adlı bu iş.
Troçki Evi’ne giderken Çankaya Caddesi’nde, bir zamanlar ‘Hatırla Sevgili’ dizisine mekan olduğu söylenen köşkteki video ve salon düzenlemesi pek heyecan verici değil (Daria Martin/Eşikte). Tek espri, mekanın popüler kültürle ilişkisine selam gönderen, bir köşedeki kara kalem Meryem Uzerli resmi. Venedik saraylarına benzeyen Mizzi Köşkü’ne gelince mutlaka girin. Yapı eşsiz bir mimari. Ve içindeki fotoğraflardan daha ilginç, bu kesin. Tabii sonar sesi eşliğinde sunulan bir batığa ait bu fotoğrafların, mekanla ilişkiye girme çabası sadece ‘takdire değer’. Ama bu çaba, görkemli Rizzo Palas’ta ise ‘bir başarıya’ dönüşüyor mesela. Ed Atkins’in ‘Hıslayan’ adlı videosu, kendi küçücük odasında kıvarınıp dururken ‘yer yarılıp da içine giren’ bir adamı anlatıyor. Eski ahşap köşkün bir zamanlar pansiyon olarak kullanılan odalarındaki tasarlanmış dağınıklık, videoyla güzel bir ilişki kuruyor. Tabii bu terkedilmiş eski bina da çok güzel; ama neyse ki videodan rol çalmayı başaramıyor...
İskeledeki Kaptan Paşa Deniz Otobüsü’ne girerseniz gözlerinize inanamayacaksınız. Sanatçı Marcos Lutyens, deniz otobüsünün içinde düşsel bir ortam yaratmış. Merkezinde bir tekne iskeletinin yattığı hayali bir mekan. Vaktiniz varsa oradaki hipnoz seansına da katılın... Teknenin arka güvertesindeki Pınar Yolaş’ın ‘sudan kalp’i için ise “Ayşe Erkmen’i mi çağrıştırıyor’ sorusunu sormayalım; ama ana temaya pek uygun, hoş bir iş olduğunu söyleyelim.
Tabii çağdaş sanatın en büyük isimlerinden William Kentridge’in Splendid Palas’taki video enstalasyonu üzerinde en çok konuşulmayı hak eden çalışma. Şu kadarını söyleyeyim ki Kentridge’in bizzat 1920’ler İstanbulu’na, Troçki’ye dair bir iş yapması, bunu bir eski sessiz film gibi çekmesi ve Splendid Palas Oteli’nin zaten buram buram 20’ler kokan mekanına ustaca yerleştirmesi, kaçırılacak bir şey değil. Sadece bir oda kapısının penceresinde nutuk atan Troçki’nin yavaş yavaş tuzlu suya battığı sahne için bile ‘Ah, İçli Makine’ adlı bu işi görmek zorundasınız... 

Bu haber toplam 0 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2005 Türkiye Turizm | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.