ATİNA/YUNANİSTAN- Ankara gemisiyle çıktığımız Pronto Tour'un vizesiz 'Ege Adaları Gezisi'nin son durağı Yunanistan'ın Pire Limanı ve Atina idi. Atina'ya yıllar önce gitmiştim ve hayal meyal hatırlıyordum. Bu kez tarihi kenti eşimle birlikte iyice gezme, yaşama insanlarını izleme fırsatı buldum. Atina halkı Türk olsun başka millet olsun aynı seviyede davranıyordu. Ancak resmi görevliler Türk olduğumuzu öğrenince köstek olmak için ellerinden geleni yaptılar. Bu bir devlet politikası mıydı, yoksa o kişilerin kişisel davranışları mıydı bilemem. Ancak ortada bir gerçek var. 400 yıl Osmanlı'nın idaresinde bulunan bir ülkde izlere kolay kolay silemezsiniz. Artık günümüzde silmeye de gerek kalmadı. Ama resmi görevliler sanki söz birliği etmişcesine ayrıcalıklı davranıyorlar.

Atina'nın Pire Limanı'nda yeri sanki kırmızı halı serilmiş gibi boyamışlardı
Bir gün önce Mikonos'ta gece yarısına kadar dolaşarak çok yorulmuştuk. Sabah 08.00'de Pire'ye varacağımız ve tura 08.30'da çıkacağımız bildirildi.
Saatimizi kurarak 07.00'de uykudan kalktık. 07.30'da kahvaltımızı yaparak tura hazırlandık ve beklemeye başladık. Gemiden çıkışımız 09.00'u buldu.
YUNANİSTAN'IN REHBERE VERDİĞİ ÖNEM
Ancak gecikmemiz bu kadarla da bitmiyordu. Şimdiye kadar Yunanıstan'ın hiçbir adasında başımıza gelmeyen olayı Atina'da yaşadık. Sanki adalar başka bir ülkeydi.
Geminin önünde bulunan otobüslere bindik. Yunanlı yerel rehber Penelope'nin bizlerle birlikte olacağı bildirildi. Yunanistan'dan katıldığımız bütün turlarda Türk rehberlerin yanında Yunanlı rehberler yer aldı. Kimisi yarım yamalak Türkçesiyle bir şeyler anlatmaya çalıştı. Kimisi ise İngilizce rehberi olduğu için susmayı tercih etti. Bazıları ise süs bebeği gibi bizim rehberlerin yanında durmayı tercih etti. Ama ortada bir gerçek vardı. Yunanlı rehberler kendi ülkelerini Türk rehberler kadar bilmiyor vanlatamıyorlardı. Türk rehberlerin Yunanistan tarihi ve mitoloji bilgileri tura katılanları hayran bıraktı.
Ancak Türkiye'de korsan rehberler ve hanutçular cirit atarken, Yunanistan'ın tarihini bilsin bilmesin her tur otobüsüne bir yerel rehber koyması rehberler adına saygı duyulacak bir davranıştı. Türkiye'ninde rehberler için aynı titizliği göstererek korsan rehberliğe son vermesi gerekiyor. Ancak İstanbul'da bile hanutçuluğu meslek kabul edip belge veren anlayışla bunu sağlamak zor. Çünkü Yunanistan'da hanutçu ve korsan rehber görmedik.
VARAN BİR: YUNAN POLİSİNİN GARİP DAVRANIŞI
Otobüsler bir türlü kalkmıyordu. Rehberlerimiz "Gümrük işlemleri sürüyor" dediler. Ancak gümrük işlemleri hiçbir adada bu kadar sürmemişti. Biz beklemekten sıkılmıştık. En sonunda bir açıklama geldi: "Polis kumanya paketlerimizi bırakmıyor"
Yunan polisinin garip davranışı hepimizii şaşırttı. Adalarda gezerken hiçbir sorun yaşamamıştık. Bir süre daha bekledikten sonra rehberler geldi ve otobüsümüz hareket etti. Ancak rehberler üzücü haberi verdi. "Kumanyalarımızı bırakmak zorunda kaldık. Yunan polisi sandviçlerin içindeki salamı kabul etmedi" dediler. Bu sözler üzerine aklımıza Yunan Adaları'nın Türkiye'den gelen gıda maddeleri olmasa aç kalacağı geldi. "AB'ye girdik her gıda maddesi giremez" diyen Yunan polisinin herhalde bu durumdan haberi yoktu.

Osmanlılar döneminde donanmanın demirlediği Paşa Limanı
PİRE LİMANI'NIN HERYERİNDE OSMANLI İZLERİ VARDI
Otobüslerle Pire limanından ayrıldıktan sonra Zae Limanı, eski adıyla Paşa Limanı'nn önünden geçtik. Yunanlı rehber Penelope, Osmanlılar döneminde donanmanın demirlediği küçük bir koy olan Paşa Limanı'nın adını ısrarla telaffuz etmedi.

Aslında o dönemde bölgede yaşayan Osmanlı paşalarının ve ileri gelenlerinin yaptırdığı tarihi evler ile küçük balıkçı restoranları çok ünlüydü. Osmanlı'nın izlerini taşıyan bu bölge Atina'nın en gözde yerleşim yeri olarak biliniyordu.

Hemen yanıbaşında yer alan Mikro Limanı bölgesinden geçerek antik çağda Perikles'in yaptırdığı eski Atina yolunu izledik.

Rehber Penelope Atinalıları koruyan surlu yolun başında yer alan modern olimpiyat tesislerine Osmanlıya karşı kurtuluş hareketinde şehit olan kişinin adının verildiğini söyledi.

Atina'ya ulaştığımızda ilk ziyaretimizi günümüz olimpiyatlarının ilkinin yapıldığı antik Atina Stadyumu'na yaptık. Yıllar önce olimpiyatların doğduğu muhteşem mermer stadyum bizlere olimpiyat tarihini yaşattı.

VENİZELOS'UN ATATÜRK'E ARMAĞANI EV
Yol üzerinde Venizelos tarafından Atatürk'e armağan edilen evi gördük. Bu ev günümüzde Türkiye Başkonsolosluğu olarak kullanılıyor.


Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık sarayının bulunduğu bölgeye giderek ünlü efsun askerlerinin ritüelini izledik. Yola devam ederek Zapyon kardeşler tarafından yaptırılman kongre ve sergi sarayını gördükten sonra parlamantonun bulunduğu Sintagma meydanına vardık. Burada meçhul asker anıtının önünde nöbet tutan ünlü efsun askerleri ile fotoğraf çektirdik.

MELINA MERCURY ANITI BULUŞMA NOKTAMIZ
Atina'nın merkezinde yer alan meydandan sonra otobüsle Penepistimiou Caddesi'nden geçerek antik Yunan mimarisinde inşa edilmiş olan Atina Bilimler Akademisi, Ulusal Kütüphane, üniversite binalarını görerek turumuza Stadiou Caddesi ile devam ettik. Caddede modern alışveriş merkezleri, dünya markalarının bulunduğu şık butiklerin yer aldığı modern Atina'yı izledik.
Otobüsle devam ederek imparator Adrianus'un yaptırdığı giriş kapısını ve Zeus tapınağını gördükten sonra Melina Mercury anıtı önünde otobüsümüzden indik.

40 DERECE SICAKTA YUNAN REHBER EZİYETİ
Buradan sonra ikinci durağımız antik Akropol oldu. Akropol'u yerel rehber eşliğinde dolaştık. Ancak gelen rehber kırık Türkçesiyle uzun ve sıkıcı konuşmasının arasına "aaa" ile " orada duruyor" şeklinde kelimeleri sıkça sokunca dinlemekte zorlandık. Hele yaklaşık 40 derece sıcakta bir zeytin ağacının altına grubu toplayarak yarım saat boyunca bildiğimiz şeyleri anlatınca herkese afakanlar bastı. Ancak nezaketten mi nedir, kimse müdahale etmedi. Ancak uzun konuşma sonrasında su almak için oradaki büfeye saldırdı.


BİZİM KAÇAKLAR ÇİN İŞİ ŞEMSİYELER SATIYOR
Türkiye üzerinden teknelerle Yunanistan'a ölümüne kaçan Uzakdoğululara Akropol'de de rastladık. Çin işi güneş şemsiyelerini 5 Euro'dan satıyorlardı. Çevremizde bulunan herkes 40 derece güneşte Çin işi şemsiyelerle dolaşıyorlardı. yani bizim kaçakların işleri iyi idi.

Akropol girişindeki resmi görevliler
VARAN İKİ: AKROPOL'E GİRİŞTE TÜRK OLMAK FARKI
Neden sonra Yunanlı rehberin anlattıkları bitti ve zeytin ağaçlarının arasında 10 dakikalık yürüyüşle Akropol tepesine vardık. Akropol'e çıkmak istemeyenler aşağıda bulunan bir kafede kalarak gruiba dönüşte katıldılar.

Bizlerde şapkalıyız. Bir şapkanın yanından saçlar sarkıyor
Akropol kapısında rehberlerimizden birinin Rodos'tan aldığı suni saçlı şapka ile müzeye girilmesine izin verilmedi. Ekibimizde bulunanlardan biri "Türk olduğumuzu öğrenince kapıdakinin tavrı değişti ve bu engellemeyi yaptı" dedi.

Maskeli suvari gibi yabancı bir turist
Aynı kapıdan girenlere baktığımızda güneşten korunmak için başlarına şapka takıp, üzerine tül örterek maskeli dolarak içeri girenler gördük. Limandaki resmi görevli polisten sonra, müze girişindeki resmi görevlinin tavrından Türklere karşı uygulanan tutumu anlamıştık. Bu Türk olmak farkılydı. Gezimiz boyunca Mikonos'taki kadın, Atina limanındaki polis ve Akpol'deki müze görevlisinden başka bize kötü davranan olmadı. Aksine her yerde bülyük ilgi gördük. Ancak en üzücü olanı resmi görevlilerin garip tutumuydu.

YUNAN REHBERİMİZ KAYBOLDU
Müzeden içeri girdikten sonra Herod Antik tiyatrosunu gördük. Bu tiyatro günümüzde Atina Kültür Festivali için kullanılıyordu. Bu tiyatrodan sonra Akropol'ün giriş kapısı olan Propila'ya ulaştık. Propila'dan bütün Atina ayaklar altındaydı. Yunanlı rehberimiz arkamızda duran dünyaca ünlü yapıyı bırakıp bize manzarayı anlattı. Anlattıklarının içinde tek dişe dokunur olanı bakan iken Melina Mercury'un Plaka semtindeki eski evleri korumalya alması. diğeri ise Akropol'ün yapıldığı mermerlerin karşıdaki dağdan geldiği oldu. Karşı dağdan alınan mermerin beyazlığının havayla temas ettiğinde sarardığını, bunun sebebinin içindeki demirin oksitlenmesinden olduğunu söyledi.

Daha sonra hep birlikte yürümeye başladık. kalabalık içinde birdenbire rehberimiz kayboldu. Hep birlikte aramaya başladık. Herkes bir yana dağılıp rehberi arıyordu. Aradan uzun bir süre geçtikten sonra rehberimizi gördük. Arkasında bizim gruptan üç kişi vardı. Çevredeki yabancı kalabalığın içinde hala bir şeyler anlatıyordu. Herhalde çevredeki kalabılıği bizden zannediyordu. Hepimiz gülerek rehberin yanına katıldık.

PARTENON MUHTEŞEM, ANCAK BAKIMSIZDI
Şehre adını veren ve koruyucu tanrıça Athena'ya yapılan muhteşem Partenon tapınağı ile Erektion tapınağını gördük. 11 yıldanberi onarımdaydı ve bir 11 yıl daha onarım yapılacaktı. Yunan rehber tapınağın onarımı için UNESCO'dan para geldiğini ve bu yüzden tamiratın hiç bitmediğini söyledi. Anladığım kadarı ile Yunanlıların bizden farkı yoktu.
Akropol bakımdaydı ve çevresi düzensizdi. Hergün binlerce turistin ziyaret ettiği yapıya ait üzeri antik döneme ait yazılarla dolu taşlar oraya buraya atılmıştı. Rehberimiz Osmanlı'nın burayı barut deposu yaptığını ve Cenevizlilerin saldırısında top atması sonucu Partenon'un tahrip olduğunu anlattı. Bu anlatımda Cenevizlilerin Partenon'u topa tutmasının normal karşılandığını, Osmanlının burayı barut deposu yapmasının yanlış olarak algılandığını hissettim. Yani bu anlayışa göre Partenon'u Cenevizliler değil, Osmanlılar tahrip etmişti.

İNGİLİZLER HEYKELİ ÇALMIŞLAR
Akropol gezimizi sürdürürken Partenon'un arkasında bulunan Osmanlılara ait caminin ortadan kaldırıldığını öğrendik. Hak ve adalet dağıtılan binanın önündeki girişi süsleyen 6 adet heykelden birisinin Londra British Museum'da olduğu belirtildi. Anlatımlarda İngilizlerin 2. Dünya Savaşı'nda söküp İngiltere'ye kaçırdıkları heykel anlatılıyor ve yapılan ayıbın normal olduğu vurgulanıyordu. İnsan böylesine çifte standartları duyunca şaşırmadan edemiyordu. Bizce tarihi eser yerinde ağırdır. Yunanlı rehber bu anlatımlarıyla bizi şaşırtmıştı.


Bu binanın onarımında kullanılan yöntemi görünce bizim İstanbul surlarına yaptığımız kötü onarım aklıma geldi. Bizce burada yapılan onarım tarihi eserin gerçek yüzünü ortaya kıyan şekildeydi.
ATİNA'DA DEMOKRASİYİ GÖRDÜK
Akropol gezimizin ardından Aziz Paulus yolunu izleyerek Atinalı filozofların ilk söylevlerini verdikleri, ilk okullarını kurdukları yamacın eteğinde mola verdik.


Şarap ve eğlence tanrısı Dionisos'un tilyatrosunda seyirci bölümüne oturarak 2500 yıl önceki Atinalıların duygularını yaşadık.
Molanın ardından Hefaistos tapınağını gezdik. Demircilerin ve sanatçıların tanrısı olan Zeus'un topal oğlu Hefaistos'un tapınağı antik dönemden günümüze kadar en iyi korunmuş örnek olarak biliniyor. Daha sonra antik Atina Agorası'nı dolaştık. Tören yolu, senato binası ve Hadrianus Odeonu kalıntıları izledik,

Rehberimiz İsmail Erbaş bizlere demokrasiyi gösterme sözü verdi. Peşine takıldık. Biraz sonra üzerinde BHMA Speakers Platform yazılı bir taşın üzerine çıktı ve "İşte demokrasi taşı" dedi. Sonra anlatmaya başladı.
"MÖ 3. yy'da herkesin herkesi beğenme mecburiyeti yoktu. Ancak eleştirenede büyük cezalar geliyordu. bunun üzerine Agora'ya böyle bir taş konuldu. Hükümetin icraatlarını beğenmeyenler bu taşın üzerine çıkıyorlar. Beğenmediklerinin düzeltilmesini istiyor ve eleştiriyorlardı. Ancak taşın konulduğu yer herkesin geçtiği yer değildi. bu nedenle dinleyici bulmakta güçlük çekilirdi. Ama bunun adı demokrasi taşı"

Bende demokrasi taşının üzerine çıkarak güzel ve yalnız ülkemde meydana gelen olaylar, ülkemi kaosa sürükleyenler hakkında özgürce aklıma geleni söyledim. Arkamdan herkes taşın üzerine çıkarak isteklerini sıraladı. Oradan ayrıldığımızda hepimiz bayağı rahatlamıştık.

AMERİKALI MİLYARDER ROCK FELLER YAPTIRDI
Antik Agora Arkeoloji Müzesi Amerikalı milyarder Rock Feller tarafından finanse edilerek orijinalinin bire bir aynısı olarak restore edilen Agora Stoa'sında yer alıyor.

Müzede Atina ve civarında yapılan kazılardan günümüze ulaşan heykeller, paralar, silahlar, vazo ve çömleklerden oluşan paha biçilmez bir koleksiyonu izleme imkanı bulduk.

Müzede en ilginç olanı o zamanki seçimlerde kullanılan oy pusulası yerine geçen pullardı. Yuvarlak topraktan yapılan pulların üzerine beğendikleri adayların adları yazılıydı. reddedilenler ise kırık pullarda yazılıydı.

Çininin ilk hali olan kök boyadan yapılan tek renkli tabaklar ile elbisesinin kıvrımları muhteşem oyulmuş heykeller müzenin en değerli eserleri arasındaydı.

TARİHİ PLAKA SEMTİ CIVIL CIVILDI
Daha sonra Atina'nın eski mahallelerinin bulunduğu Plaka semtine gittik. Gemiden inerken Yunan polisi kumanyamıza el koyduğu için önce karnımızı doyurmamız lazımdı. izim ünlü tavuk dönerimizin adı 'Chicken Gyro' olmuş. Kosmikon adlı lokantada eşimle birlikte 'Chicken Gyro' ile kola içtik. 'Chicken Gyro'nun yanına sarmısaklı yoğurt kıvamında cacık, domates ve patates garnitür olarak konulmuştu. İki kişi 20 Euro'ya karnımızı doyurduk.

Biz otururken yanında iki genç olan bir turist kadın garsona 'Chicken Gyro'nun kaça olduğunu sordu. Fiyatı pahalı görünce uzaklaştı. Garson kendisine teşekkür etti. Aklıma bizimkiler geldi. Hemen "Paran yoksa neden soruyorsun" diyebilirlerdi.
Ayrıcva her lokantanın kapısında fiyat listeleri asılıydı. herkes bakıyor ve cebine uygunluğunu araştırıyordu.

BUZLU KAHVELERLE SERİNLEDİK
Atina'nın eski eşya pazarının bulunduğu Monastraki Meydanı'na ulaştık. Küçük bir Osmanlı Camii'nin yer aldığı meydanda dönerciler, kebapçılar, hediyelik eşya satan dükkanlar bulunuyordu. Osmanlı döneminden günümüze kalan önemli meydanda sıkılmadan saatler geçirebilirdik.
Daha sonra ise Atina'nın Nişantaşı görünümündeki semtine giderek dünya butiklerinin bulunduğu bölgede bir kafeye oturarak buzlu kahve içerek nefes aldık.

Daha sonra ise Melina Mercury meydanından kalkan otobüslearimize binerek bizi İstanbul'a götürecek olan gemiye döndük.
GELMEYEN İKİ YOLCU YÜZÜNDEN RÖTARLI KALKTIK
Gemimiz saat 19.00'da kalkacaktı.bütün yolcular 19.00 olmadan gemiye girdiler. Ancak iki kişi kayıptı. limandaki free sohlyar ve çevredeki yakın kafeler arandı. İki yolcu bulunamadı. bu kez cep telefonundan aramalar başladı. bir türlü ulaşım sağlanamıyordu. Bu arada Ankara gemisini limandan çıkaracak olan romörkör halatı bağlamış bekliyordu. Saat 19.00'u geçince romörkör uizun uzun korna çalmaya başladı. Tüm görevlileri ter basmıştı. Yolcuyu terkedip giderlerse bülyük ceza yerlerdi.
Saat 20.00'ye yaklaşırken telefonla ulaşım sağlandı. İki yolcuya taksiye atlalyıp gemiye gelmeleri söylendi. saat 20.00 civarında iki yolcu gemiye gelde ve apar topar hareket edildi. Kaybolan iki yolcu geminin 01.00'de kalkacağını düşünerek Atina'nın en seçkin tavernasında masayı kurmuş eğlenmeye hazırlanıyorlardı. Çağrı gelince masayı olduğu gibi bırakıp gemiye dönmüşlerdi. Bu iki yolcunun gemiye geç kalması yüzenden kayıbsın fatura 4-5 bin Euro civarındaydı. yapılan tüm uyarılara ve ellerine verilen kitapçıklara rağmen yolculardan yana bu gibi sıkıntılar oluyor, olan Pronto Tour'a oluyordu. Gecikme yüzünden gemi İstanbul limanına 19.00 yerine 22.00'de vardı

SANAT GÜNEŞİ ORHAN KIRIP GEÇİRDİ
Atina turu sırasında geziye veda gecesinde rehber Orhan Yibar'ın sürprizi olduğu bildirildi. Duyuru üzerine herkes gece kulübüne doldu. Sanat Güneşi adıyla Orhan çıkana kadar yenildi içildi. Danslar yapıldı, eğlenildi.

Gemi yolcularından bir bölümü gündüz Atina'da Orhan'a özel elbiseler almışlardı. Gece ise bizzat makyajını yaparak Sanat Güneşi'ni hazırladılar. Sonra ise özel giyimi ve makyajı ve Zeki Müren şarkılarıyla Orhan sahnede yer aldı.


Herkesi kırıp geçiren Orhan 'Sanat Güneşi' gösterisinden sonra tekrar sahne aldı. Bu kez erkek zenne olmuştu. Çıplak ayaklarıyla çalan müziğin kıvrak nağmelerine ulyarak değme dansözlere taş çıkararak densetti ve herkesi kendine hayran bıraktı.


Gecenin ilerleyen saatlerinde ise rehberlerden Halil Sahir ile Orhan Yıllar rum zeybeği oynadılar. Daha sonra sahneye çıkanlarla birlikte oynayarak geceye neşe kattılar.
Ertesi günü hep denizde geçirdik. Vıalizlerimizi 14.00'te kapıların önüne bırakmamız bildirildi. Ancak kimse bırakmadı. Çünkü gün boyu havuz başında güneşlendik. Valizlerde bulunan eşyalara ihtiyaç vardı.
Güvertede kitabımızı okuyarak günü geçirdik. Gemi süzülerek Ege Denizi'nin bir baştan bir başa geçti. Çanakkale Boğazı'na girdiğimizde Çanakkale Şehitler Abidesi'ni gördük. Gemi kaptanı düdük çalarak şehitlerimizi selamladı. Bizler ise gezdiğimiz yerlerde gördüğümüz şehitlerimizin mezarlarına olduğu gibi onlara da birer Fatiha okuduk.
Gemi Marmara Denezi'nin ortalarına doğru yol aldı. Adaların açıklarından İstanbul'a yaklaşırken hava kararıyordu. Sonunda dünyanın incisi pırıl pırıl İstanbul karşımıza çıktı. İstanbul'a boşuna ünlü Fransız komutan Napolyon "Dünya tek devlet olsa İstanbul başkent olurdu" dememişti.

TÜRK HALKI GEMİ TURİZMİNİ ÇOK SEVDİ
Gemimiz karaköy rıhtımına yanaştığında işlemlerimizi tamamlamış bekliyorduk. Saat 22.15'te rıhtıma indik ve elimizde valizlerle karaköy vapur iskelesine koştuk. 22.30 vapurunu yakalamıştık. Vapur kadıköy'e doğru yol alırken bir hafta boyunca bizi Ege'de gezdiren Ankara vapurunu bir kez daha gördük. Oğlum Kadıköy'de bizi karşıladı ve eve yollandık.
Ankara gemisini böylesine organize eden Deniz Cruise&Ferry Lines'a gemi ile böyle turlar yapan Pronto Tour'a Türk denizciliği adına teşekkür etmemek elde değildi. Üç yanı denizlerle çevrili Türkiye'nin deniz turizminde daha çok gemiyle yer alması gerektiğini hep söylüyorduk. Türkiye'nin Costa, Royal Caribbean, MSC, Aida gibi gemilerle uluslararası denizlerde gemi turizmi yapmasının zamanı geldi de geçti bile. Çünkü Türk halkı artık yüzen otel olan gemi turizmini sevdi.
YUNAN ADALARI GEZİSİ YAZILARININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN LINKLERİ SIRAYLA TIKLAYABİLİRSİNİZ
https://www.turkiyeturizm.com/news_detail.php?id=12164
https://www.turkiyeturizm.com/news_detail.php?id=12223
https://www.turkiyeturizm.com/news_detail.php?id=12234
https://www.turkiyeturizm.com/news_detail.php?id=12242
https://www.turkiyeturizm.com/news_detail.php?id=12274
https://www.turkiyeturizm.com/news_detail.php?id=12298
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.