Siyas nüfuzdan kamu bankaları rahatsız

İsmail Emen

Torpil kullanmak bizim toplum için en alışkın olduğumuz yaşam tarzı. Belediye’de işiniz vardır. Torpil ararsınız. Hükümette probleminiz vardır . Torpil ararsınız. Torpilsiz yaşam yok gibidir bazılarımız için. Her kesimden herkesin kendine göre bir torpili vardır. Ya hemşehrisidir, ya arkadaştır, ya da dıdısının dıdısıdır. Bunun bir haksızlık, adaletsizlik olduğunu düşünmez, kendinizi bir başka güçlü hissedersiniz. Bir huydur bu karşı gelemediğimiz. Karakolda, mahkemede mutlaka işimiz varsa ararız torpilimizi. Bazen maliyetsiz olur. Bazen de bir bedeli vardır bunun.
Esasında herkesin bir güvensizliği vardır yaptıracağı işe. Ya olmazsa korkusu. Gerçekte olacak iş mutlaka olacaktır. Ama hatır gönül araya girince, adamını bulunca iş garantidir. Ondan sonrada arkasını toparlayamıyorsunuz. Aracılar vs. giriyor devreye. Kötü kokular çıkıyor.

Batı ülkelerinde özellikle ABD’de yaşadığım olaylarda,görevini eksik veya yavaş yapan görevliye “Ben vergi mükellefiyim. Senin maaşını ben ödüyorum “ tartışması ve anlayışına çok şahit oldum. Biz doğru dürüst vergimizi vermediğimiz, veya ücretli kesim ne vergi ödediğinin farkında olmadığı için bu hakkını arama “vatandaşlık” konsepti bizde maalesef yerleşmemiştir. Yerleşenlerde bunu gösterince olacak işi olmuyor veya geç oluyor genellikle. Devleti biz bozuyoruz ama sıkıntısını da biz çekiyoruz.

Balık baştan kokar misali torpilin anavatanı da Ankara’dır. Çünkü devlet oradadır. Siz özel sektördeki akçalı işi için torpil arayan duydunuz mu? Çünkü özel sektörde liberal ekonomi düzeninin düz mantığı yani kar maksimizasyonu vardır. Adamın babasını araya soksan işine gelmeyen bir şeyse mümkünatı yoktur, yaptıramazsınız. Ama devlet öyle değil. Orası yağma hasanın böreğidir. Yiyen yiyene. Daha fazla yiyebilmek için daha kuvvetli torpil bulmanız gerekir. Tahsis için, kredi için, ihale için, tayin için.

Ben Ankara’da kamu bankasında görevli iken, bu yüzden hemen hemen iktidar milletvekillerinin tamamına yakını ile tanışma olanağı bulmuştum. Muhalefet yok muydu? Galiba tek tük geldiklerini hatırlıyorum. O da beni tanıdıkları için yoksa iş takibi için değil. Ama iktidar milletvekillerinin en önemli görevleri arasındaydı bu işler. Hatta bir Van Milletvekili, Sivas’taki bir yatırım için ziyaretime gelmişti. Hani yöresinin işini takip, oldukça iyi bir kılıf oluyordu. Ama başka bir yörenin yatırımını takip başka bir anlama geliyordu. Birde onların ayrıcalıkları vardı. Öyle randevu falan almazlardı. Çat kapı gelirdi. Bir seferinde Dünya Bankası heyeti ile toplantım var. Doğu bölgesinden bir milletvekili almış yanına birkaç yatırımcıyı çıktı geldi. Beklesinler dedim. Yabancı heyet bir ay öncesinden randevulu. Toplantıyı bölecek durumda değilim.
Bir müddet sonra , yanındakilere “milletvekili bekletilmez” kuralını göstermek için, hışımla toplantı odasına daldı ve yabancıların yanında kendisini nasıl beklettiğimi ağır laflarla şova dönüştürdü. Gergin durumlar oldu ama hallettik yani o hatasını anladı özür diledi. Sonrada iyi dostlarımdan biri oldu. Hatta bağlı olduğum bakandan bu konuda fırça da yediğimi hatırlıyorum. “Beni grupta müşkül durumda bıraktın” demişti.

Ankara’da ulufe dağıtan bürokratik mevkilerde neden taraflı tayinler yapılırın sebebi budur. Milletvekillerinin veya tavsiye ile gelenlerin işleri rahat görülsündür. Konu sızmasındır. Olmayacak işler olsundur. Alan memnun veren memnun düzenidir. “Uygun adam değil de kendi adamın “kuralının altında yatan budur.

Bir zamanlar rahmetli İsmail Ertan Gelirler Genel Müdürü. Rahmetli Sadık Tekin Müftüoğlu’da Maliye Bakanı. Gene Bakan olan Sn.Tekinel’in özel bir işi vardır Maliye’de. Bakanı ziyarete gelir derdini anlatır. O da, ki Maliye Camiasının saygıyla andığı ender bakanlardan olmuştur, çağıralım der Genel Müdürü. Sn. Ertan gelir oturur ve sorunu dinler. Anlatım bittikten sonra başını sallayan Ertan “olmaz” der ve kibarca kalkar gider. İki bakanda bu davranışı saygıyla karşılarlar. Yalnız şimdilerde değil, 20-30 yıldır böyle bir manzara görmemiz mümkün değil herhalde. Yapabilenlerin günahını almayayım ama yapan varsa da bir müddet sonra kendini kapıda bulmuştur herhalde. Bürokrasi ne zaman bozuldu da bu hallere geldik. Bu da ayrı bir yazı konusu.

Şimdilerde bazı kamu bankalarında kredi taleplerine ilişkin bu tür baskıların arttığına ilişkin duyumlar var. Tabii ki eskiler nasıl yapıyorsa bunlarda yapacak demek bizi doğru yere götürmüyor. Bu adeti ortadan kaldırmak gerekiyor. Sn. Başbakan’ın şahsen bu konularda rahatsızlık duyduğuna eminim. Onun “vatandaş” konseptine olan saygısına şahit oldum. Milletvekilinin toplumu ilgilendiren sosyal konularda takipçi olması güzel bir şey. Ama akçalı konularda doğru olduğunu hiç mi hiç kabul edemiyorum. Adamını bulanın işi yürürse bu memleket nereye gider. Böyle gelmiş böyle gider diye bir kural da olmadığına göre bu yolu kesmek AKP Hükümetine çok şey kazandırır diye düşünüyorum