Bizler küçük yerlerde büyüdük. Haftada iki gün Pazar kurulur, civar köylerden üreticiler gelir ürünlerini satar dönerlerdi. Yediğiniz domates dalından koparıldıktan bir gün sonra mideye inerdi. Üzüm aynı şekilde üzerinde nem kaybolmadan yerini bulurdu. Doğal besinle büyüyen bizim nesil bunun anlamını çok iyi bilir.
Günümüzde ticaret globalleştikçe, civar köy ve illerden gelen sebze meyva yerine Türkiyenin nerdeyse öbür tarafından gelenleri yiyen bir Türkiye var. Hal sistemi gelişince neyin nereden geldiği önemini kaybediyor. Bütün mesele malın tüketiciye gelinceye kadar sağlam kalabilmesini sağlamak. Bunun içinde eksik olmasınlar ömürlerini uzatmak için birtakım maddeler geliştirilmiş. Bol bol kullanıyorlar. Kolay değil dalından kopardıktan belki onbeş veya bir ay sonra sonra tüketilecek bir meyva için yapacak başka bir şey yok.
Nedir bu maddeler ? Benim fazla bir bilgim yok. Ama sağlığımız için zararlı oldukları muhakkak. Ama kime ne vatandaşın sağlığından. İşte böyle bir dünya olduk. Nedenini bile bilmediğimiz bazı hastalıkların sebebi olarak birgün ilan edilirlerse hiç şaşmayın.
Bugünlerde nişasta şekeri dedikleri ve Avrupada pek çok ülkenin kullanımını yasakladığı bir tatlandırıcı var. Mısır şurubundan yapılıyor. Daha az maliyetle üretildiği için çikolatadan cola ya kadar her türlü tatlı gıda da kullanılan nişaşta bazlı şeker. En büyük üretici ABD bile üretim kotasını %10dan %2 ye düşürmüşken, biz üretimi %10dan %15e çıkarmışız.
Niye acaba? Sağlığa zararlımı zararlı. Evet ama ucuz. Kazandırsında gerisini boşver zihniyeti var.
Gazetetürkün haberine göre bu konuda Michel Obamanın Mısır Şurubundan yapılmış gıdaları ben çocuklarıma yedirmeyeceğim mesajı hatırlatılıyor. Onların çocukları kıymetli sanki bizimkiler değil. Bakalım bu konuda bir şey yapılabilecek mi? Çünkü üreticilerden biri ABDnin Cargill firması. Orada üretemediğini burada yapıyor. İkincisi bu üretimde sırtını iktidara dayamış Ülker Grubu ile ortaklığı var .