Olimpiyatların hatırlattığı

İsmail Emen

Her olimpiyat sonrası bu tür yakınma yazıları yazılır. Eloğlu bunu beceriyorda biz niye yapamıyoruz. 2012 Londra Olimpiyatlarını zevkle izliyorum ve hangi milletten oldukları önemli değil, başarıları gönülden kutluyorum.
İnsanüstü, tahayyül bile edemiyeceğimiz derecelere şahit oluyoruz. Adam sanki istese 100 metreyi 9 saniyede koşacak. Ama belli ki acele etmiyor. İnsanüstü bir yetenek.
Yüzücüler başka bir dünya. Mesafeler mesafe olmaktan çıkıyor kulaçlar altında. Adam havalarda uçuyor. Ufacık tefecik kızlar ne jimnastik hareketleri yapıyor inanılmaz. Bizlerde zevkle izliyoruz.

Gelelim yakınmalarımıza. Onlar yapabiliyorda biz niye yapamıyoruz cevabına.
Fatih Altaylı ve Yavuz Semerci yazmışlar bunun cevabını çok güzel.
Bana göre spor politikası olmayan ülkelerin bunu başarması mümkün değil. Spor politikasını eğitim politikası ile entegre eden ülkeler bunu başarabiliyor.
Hep yazarım . Bu zor yol okullarda başlar. Oğlum Lisede iken okulunu İstanbul 3.cüsü yapmıştı basketbolda. Mezuniyet töreninde matematik'te 3.cü olmuşlara, münazarada 5.ci olmuşlara ödül verildi. Onurlandırıldılar. Spordaki başarı es geçildi. Ama oğlumun diploma alışı sırasında okul arkadaşları o günün en büyük alkışını ona verdiler.
Hocaların göremediğini çocuklar görmüştü. Almanya'daki Albert Swaitzer Turnuvasından döndüğünün ertesi sabahı tahtaya kaldırılan sporcunun mazeretini arkadaşları söylediğinde tarih hocasının “bana ne sporcu ise” lafını hiç unutmam.

Bir zamanlar bende lisede iken futbol lisansı çıkartmak istemiştim.
Okuldan izin almak lazım. Lisans formlarını alıp, müdür Muavini olan Rahmetli Bozkurt Hocaya gitmiştim. Hoca aynı zamanda Eskişehir'in futboldaki en büyük idarecisi idi. "Ne var?" dedi. Derdimi söyledim ve formları uzattım. Aldı baktı ve formu yırtarak “Hadi sınıfına. Serserimi olacaksın” demişti.
O zamanlar öyleydi. Şimdi devir değişti. Kimse artık serserimi olacaksın demiyor. Anneler babalar ellerinden tutup kendileri spor okullarına götürüyorlar. İşin işine büyük paralar girdi.
Ama yeterli mi? Değil tabii. Spor politikası olmadan böyle bodoslama gidersek, koca olimpiyatta nal toplarız.

Bu olimpiyatlar gözüktüğü kadarıyla bizim için hüsran olacak.
Devşirmelerle bu iş yürümüyor.
Taşıma suyla değirmen dönmez.
Kendi gayreti ile yapanlar buraya kadar gelebiliyor.
Ondan sonrada olimpiyatlara talip oluyoruz.
Gülerler halimize.

Sporu okullara sokmadan, Yavuz Semerci'nin yazdığı gibi burs sistemiyle üniversite ve hatta lise kapılarını açmadan bu iş başarılmaz. Bunu yapanlar böyle yapıyor.
Amerika'da üniversiteler her spor dalin da yetenek avcılığı yapıyor ve kapılarını açıyor. Sporcuya yetişmesi için olanak ve zaman tanıyor.

Bizde başka bir hastalık daha var. Sporda bile torpil yapıyoruz. Oyuncu seçerken, altyapılarda milli takımlara oyuncu seçerken, seçilenlerin üçte biri hatır gönül ve torpille tesbit ediliyor.
Ondan sonrada yeteneklinin yerini yeteneksiz doldurunca moraller bozuluyor, çocuklar sahipsizlik duygusuna kapılıyorlar ve işin kıvamı dahada kötü oluyor.
Yaş küçültmeler, her türlü oyunlara göz yumuluyor. Yeterli para ödenmediği için hocalar, yetiştiriciler yeteneksiz, kalitesiz oluyor. Bakıcısı öyle oluncada fidanlar istendiği gibi yetişmiyor.

Her olimpiyattan sonra moda oldu bunları konuşmak.
Ama bu sefer tam hüsran.
Adama iş yerine işe adam politikasını başlatarak, bir resmi spor politikasına gerek var.
Siyasiler nutuk atmak yerine bunun temellerini atmalı ve sabırlı olmalılar.
Bunu bu sefer daha olimpiyatlar bitmeden yazmağa çizmeğe başladığımıza göre, madalyasız döneceğimiz olimpiyatlardan iyi ders çıkarırız umarım.