Fransa ve davranışları

İsmail Emen

Her yıl Türkiye'nin bu ermeni meselesi yüzünden başı ağrır. Kendini dünyanın hakimi sanan bazı güçler bu işe burnunu sokar ve diplomatik olarak sıkıntılar yaşanır. Bir baltaya sahip olamayıpta batı ülkelerine göç edip asimile olan bazı etnik gruplar, gittikleri yerlerde ortalığı karıştırıp 1915 yılında olan tehcir olayını karıştırırlar. Oy kaygısı ile de hükümetler tavır almak zorunda kalırlar.
Geçtiğimiz günlerde 500 kişilik Fransız Meclisi’nde 50 mevcutlu toplanan Meclis, Türkiye aleyhine diyebileceğimiz bir karar aldı. Ortalık ayağa kalktı. Bir sürü yanlış şey yapıldı. İşi gücü olmayan bazı kanallar sabahtan akşama Fransa Meclisi’nden yayın yaptılar. Sonucu belli bir konu için bu kadar yaygara Fransızları bile şaşırttı.
Sarkozy Cumhurbaşkanı Gül'ün telefonuna çıkmayarak diplomatik bir yana nezaket açısından da çok ayıp etti.
Bence bu kadar önem verilecek bir konu değil.
Fransa yıllardan gelen talihsizliği ile dünya üzerinde giderek ufalan ve önemini yitiren bir ülkedir.
Asırlardan gelen Osmanlı-Fransız dostluğunun geldiği bu noktada Fransa bugünkü müttefiki gerçekten çok yanlış yapıyor.
Ben buna dünya genelinde politika kalitesinin erozyonuna bağlıyorum.
Sarkozy herhalde benim tarihsel hayranlığımı taşıyan Fransa'nın başına gelebilecek en son insandır diye düşünüyorum.
Ama biz dahil politika kalitesinden çok şeyler kaybetti.
Sarkozy Fransa’sı, Türkiye'yi hala zayıf Osmanlı oöneminin devamı olarak düşünüyor ve burada yanılıyor.
Fransa'da yaşayan Türk azınlığa davranışları, horlamaları ve AB konusunda menfi tavır alışına bakılırsa yıldızımız Sarkozy ile hiç barışmayacak.
Buna göre geleceği planlamak gerekiyor.
Temennimiz gelecek sene seçilememesidir.
Bütün bunlar açık açık seçim yatırımıdır.
Oradaki Ermeni diasporasının oylarını almayı amaçlıyor. Sosyalist adayın topunu elinden alıyor.
Ama Ermeniler kadar Türk azınlığında oy kullanacağını unutuyor.
Başbakan'ın açıkladığı tedbirler ses getirecek cinsten görülüyor.
Bu kadarı da yeterlidir.
Yerli Fransız sermayeli firmaları bundan ayrı düşünmek lazımdır. Fransa’dan doğrudan yapılacak ithalata boykot çalıştırmak lazım.
Bazı yazarlar Türkiye'deki Fransızca tedrisat yapan vakıf okullarına göz diktiler. Fransızca tedrisatın artık dünya genelinde değerini yitirdiğini belirterek “Bu konuda neler yapılabilir?” diyorlar. Gerçekten Fransızca artık bir lüks ve hiç önemsenecek bir artısı yok. Milyon liraları yatırarak Fransızca eğitim gören bu çocukların velileri daha iyi düşünmeliler.
Önlerinde İngilizce gibi dünyayı sarmış geçerli bir evrensel dilin eğitimi dururken, çocuklarına “Fransızca eğitim aldırmak doğru mu?” diye düşünmeliler.
Bu iş velilerin sorunu diyorum.
Fransa Türkiye için ve Türkiye Fransa için önemli bir ülke savında ısrar ediyorum.
Ama bu ermeni diasporası yüzünden bazen sorunlar yaşanıyor.
Öbür taraftan da Türkiye'de halen kaçak olarak çalışan 120 bin civarında ermeni var.
Ben Amerika'da Boston kentinde ermeniler arasında üç yıl yaşadım. Fevkalade sevecen ve Türkiye hayali ile yaşayan insanlardı.
Aklı başında olanların böyle bir derdi yok.
İçlerinde o günleri Harput'ta çocuk iken yaşayan evsahibim Charlie Mosesyan'da vardı. Hiçbir zaman Türklerden şikayet etmedi. Bu konularda her zaman tahrikçi olarak Almanları suçlamıştır.
Benim anladığım diaspora asimile olmuş bir etnik grubun sarılacağı bir dal olarak bu soykırım tezine sarılmış durumdadır.
Ortada taşnak gerçeği falan varken, sık sık çıkarılan isyanlar varken, bölge vatandaşlarına yapılan zulümler varken, gerçekleri bulmayı tarihçilere bırakmak gerekir. Ama politik amaçlar ön plana çıkınca bütün bunları normal karşılamak gerekiyor.
Su mecrasında akar. Olacakları hep birlikte göreceğiz. Sonuç koca bir sıfır olacak.
Ama bazı konularda aklımıza başımıza almamız gerekir.
Bu konu açılınca aklıma hep ”Aslan'la Eşeğin” hikayesi gelir.
Aslan kükremekten başka bir şey yapmaz. İşe yaramaz. Ama Ormanların tek hakimidir. Öbür taraftan eşek tam bir sabır taşıdır. Yükü yüklersin, üstüne de binersin sesi çıkmaz. Mahsun, itaatkar bir hayvandır ama adı her zaman eşektir.
Bu dünyada eşek olduğun müddetçe sırtına binerler lafını hiç unutmayalım. Zaman zamanda aslan olmak gerekiyor. Gözdağı vermek gerekiyor.
Bütün olanlardan en ayıbı, Sarkozy'nin Cumhurbaşkanı Gül’ün telefonuna çıkmamasıdır. Çok ayıp.