Cumhuriyet eğitimini hatırlarken

İsmail Emen

Halk TV’de değerli eğitmen ve eski milletvekili Mustafa Gazalcı’yı dinlemişdim. Eğitim konusundaki çok değerli araştırma ve kitapları ile tanıdığımız Gazalcı’yı dinlerken çok duygulandığımı ve bir o kadar da hüzünlendiğimi belirtmeliyim.

Gazalcı konuşmasına; 1920’lerden başlayan ve Mustafa Kemal’in daha kurtuluş savaşının devam ettiği günlerde, oluşturduğu eğitim kurultay’ı ile başlattığı Cumhuriyet eğitiminin esaslarını anlatmakla başladı. O yıllarda devam etmekte olan ikili eğitim sisteminin nasıl terk edilerek, medreselerin kapatılmasına giden süreci anlattı. Rahmetli Mustafa Necati ile devam eden hamlenin, onun genç yaşta kaybedilmesi ile önemli bazı reformların akim kalışına değindi. Hatta o yaşasaydı, köy enstitüleri daha erken açılacaktı demeğe getirdi.

Bu bilgiler çoğumuz için yabancıdır. Kısa zaman süreci içinde Atatürk’ün ve eğitimci arkadaşlarının gerçekleştirdiği eğitim hamlesi bütün dünyanın hayranlığını kazanmıştır. Harpten çıkan bir ülkenin imkansızlıklar ve direnişlere rağmen başta harp inkilabı olmak üzere kısa sürede gerçekleştirdiği reformlar, emsali bulunamayacak örneklerdir.

1935 yılında Saffet Arıkan ile başlayan ikinci eğitim hamlesinde, İsmail Hakkı Tonguç ile başlatılan ve eğitmen uygulaması ile dal budak salan ilk öğretim hamlesi ve onu takip eden köy ensitütüleri inanılmaz gerçeklerdir. Köy ensititüleri deyince devrin Milli Eğitim Bakanı Rahmetli Hasan Ali Yücel’i hatırlamadan geçemeyeceğim. Bugün köy enstitülerinden yetişmiş sayısız aydın insanları, edebiyatçıları, bilim adamlarını hatırladıkça bu mucizeyi daha sonra baltalayanlara nalet yağdırıyorum.

Daha sonra Rüştü Uzel ile başlayan teknik öğretim hamlesi bir başka mucizedir. Gazalcı daha o yıllarda 8 yıllık eğitim için karar çıkarıldığını ama akim bırakıldığını belirtti. Hazırlanan toprak reformunu baltalayanların oluşturduğu siyasi parti iktidara gelince, işler ters döndü. Niçin böyle davrandılar diye hep düşünürüm. Ülkeyi daha da ileri götürmesi beklenen oluşumun önce köy enstitülerini kapatmasını ve din eğitiminin kapısını tekrar aralaması inanılır gibi değildir. Niçin ve neden soruları hep kafamı kurcalamıştır.

Mülkiye’de talebe iken hocam olan Prof.İbrahim Yasa’dan dinlediğimiz “Hasanoglan Köy Ensititüsü”’nün hikayesini hatırladıkça bu sorular daha da belirginleşir.Hasanoglan mezunu olan Prof. Yasa, o yıllarını ve oralarda yaratılan mucizeyi anlattıkça hepimiz bir anlamsızlaşır ve kapatılmanın nedenlerini merak ederdik. Hatta bir gün okul gezisi yapıp, Hasanoğlan!ı sınıfça ziyaret etmiştik.

Bugünkü eğitimin ezberci uygulamasının talebeye ne kazandırdığını bir öğretim üyesi olarak hep merak ederim. Mümkün olduğu kadar kendi derslerimde bunun dışına çıkmaya ve talebeyi düşünmeğe zorlarım. O konudaki kendi düşüncesini ortaya çıkarmaya çalışırım. Köy Enstitüleri modeli ile 70 yıl önce bunu başarabilenlere gıpta ile bakarım. İşte cumhuriyet eğitimi budur derim. Öğreten, düşündüren ve uygulatan. Hele hele bugünün paralı eğitiminin ne verdiği konusu ayrı bir hikayedir. Yabancı dilde eğitim veren üniversiteler apayrı bir hezimettir diye düşünüyorum.

Gazalcı, konuşmasının son kısmında kafamdaki niçin neden sorularını cevaplandırdı. “O yıllarca uygulanan eğitim sistemi ve özellikle köy enstitüleri uygulaması ile hızla uyanan köy gençliğinin uyanış hızı iç ve dış bazı kesimleri korkuttu” dedi.”Politik amaçlar nedeniyle bu uyanma bu kesimleri ürküttü ve önüne kestiler. Bırakalım öyle kalsınlar denildi.” Yerlerine çıraklık kursları, kuran kursları açıldı. Sekiz yıllık eğitim kararını anayasa mahkemesine götüren ama cevabını da alan Necmettin Erbakan zihniyeti farklımı ki! Dünyanın 12 yıllık mecburi eğitimi öngördüğü çağımızda 8 yıla bile tahammül edemeyenleri hatırladıkça soruların cevaplarını tek tek buluyorum galiba.