Biz Türkler

İsmail Emen

Bir zamanlar yani 1950'lerin sonlarında lise öğrencisi iken İlhan Tarus'un bir romanını okumuştum.
Ülkede devlet ormanları geliştirmek için büyük bir proje geliştirmek ister. Düşünürler ve derler ki Finlandiya bu konuda çok ileri. Oranın Orman Fakültesinden mezun birini isteyelim bu işin başına geçsin derler. Hemen bir yazı kaleme alıp gönderirler. Bir müddet sonra cevap gelir ve heyecanla okurlar. Yazı kendilerine gösterilen ilgiye teşekkürle başlar ve bu işi ne kadar ciddiye aldıklarını belirten sözlerle devam eder.
Çok titizlikle seçim yaptıklarını ve son onbeş yılda fakülteden mezun olan en iyi talebeyi büyük titizlikle seçtiklerini belirtirler.
Yazının devamında seçilen kişinin özlük bilgileri vardır.
Bakarlar ki bir Türk.
Hoşlarına gitti mi, gitmedi mi orasını hatırlamıyorum.
Derhal bulalım derler.
Sonunda o orman mühendisinin “ Gerede Orman Şefliğinde” çalıştığını tespit ederler.

Alt tarafı bir roman işte.
Ama o yıllarımızda bizi o kadar etkilemişti ki.
Değerlerimizi kullanamıyoruz.
Kıymetlerini bilemiyoruz diye hayıflanmıştım.

2098 yılı içinde henüz daha meşhur morgage krizinden eser yok.
Piyasalar güllük gülistanlık.
Kriz Kahini Roubini'de daha konuşmamış.
Bir gün bankalarımızdan birinin GMY'lerinden birini ziyarete gittim. Benim işe aldığım ve beraber çalıştığım hazineci bir gençti. Zamanla yurtiçi, yurtdışı gayet güzel görevlerde bulunmuş ve halen önemli bir bankanın Hazinesinden sorumlu Genel Müdür Yardımcısı idi.
Bankanın altındaki cafe'de oturduk.
Hem bir şeyler yedik hem sohbet ettik.
Piyasaları sorduğumda “Üstad öyle bir dalga geliyor ki tahmin dahi edemezsin. Hiçbir şeye benzemiyor. Darmadağın edecek herşeyi. Kartopu gibi bir şey “diyerekten anlatmaya başladı.
Şaşırdım kaldım.
Piyasalar gayet rahat. Bu da nerden çıktı diyorum kendi kendime.
Ta ki epey sonra NY Üniversitesinden bir profesör çıkıp, kriz geliyor diyene kadar olayı çözemedim.
Gerçekten öyle bir kriz geldi ki inanılmaz.
Sildi süpürdü o muazzam burnundan kıl aldırmayan Amerikan bankalarını. Hala da hem ABD hem Avrupa daha kendini toparlayamadı.
Ama önceden krizi tahmin eden Prof. Roubini “Kriz kahini” diyerekten meşhur oldu.
Halbuki benim arkadaşım bunu birkaç önceden görmüş ve bana olanca dehşeti ile anlatmaya çalışmıştı.

Bu da sanki başka bir roman gibi.
Ama roman veya hayal mahsulü değil.
Ben bu krizi kulaklarımla Roubini'den önce değerli bir bankacı arkadaşımdan dinledim. Ama ihtimal vermedim.
Kahinlik kimin hakkı. Roubini'nin mi yoksa benim bankacı arkadaşımın mı?
Bizde bu Türk milletinde gerçekten harika insanlar var.
Olmaları yere gelemeyen, çelmelenen. Ayağı kaydırılan.
Ülkenin insan kaynakları konusunda nasıl bir değirmen olduğunu anlatmak için sahifeler yetmez.
Yeteneklerin hemen her sahada nasıl harcandığını üzülerek seyrettik ve bugünlere geldik.

Bir fani ölmüş. Öbür tarafa gitmiş.
Melekler kendisini karşılamışlar.
Size cennet ve cehennemi gezdireceğiz demişler.
Önce cehennemden başlamışlar.
Muazzam bir kapı. Aralarından dumanlar alevler fışkırıyor sanki.
Kapıda iki tane zebani. Açıp girmişler cehenneme.
Sıra sıra fokur fokur kaynayan kazanlar.
Her kazan bir ülkeyi gösteriyor. Her kazanın başında bir zebani. Çıkmaya çalışanları elindeki mızrakla tekrar içeri itiyor.
Adam bakmış en son da bir kazan ama başında zebani yok.
Merakla sormuş meleklere “Niye başında kimse yok?” diye.
“Ha o mu?” demiş melek. “Orası Türkiye. Onlar alttan yukarı çıkmak isteyenleri kendileri çekiyorlar. Zebaniye gerek kalmıyor” demiş.
İşte Türkiye bu.
Buna rağmen gene de fena sayılmayız.