06 Aralık 2025
  • İstanbul15°C
  • Ankara10°C
  • Antalya8°C

MEDYANIN SORUMLULUĞU

İsmail Emen

04 Temmuz 2010 Pazar 18:03

Adam ölmüş, öbür tarafa gitmiş. Melekler adamı gezdirip öbür tarafı tanıtıyorlar.  Önce ceheneme götürmüşler. Korkunç bir kapıdan girilmiş siyah  dumanlar arasında. İçerde sıra sıra kazanlar fokur fokur. Her birinin önünde bir zebani. Aradabir kafasını çıkaranı tekrar kazanın içine itiyorlar. İşte demişler her kazan bir ülke. Bu İngiltere, bu ispanya falan. Adamın dikkatini sondaki bir kazan çekmiş, önünde zebani yok. Merak etmiş sormuş, orada niye zebani yok diye. Ha.. orasını? Orası Türkiye. Zebaniye ihtiyaç yok. Onlar çıkmak isteyeni aşağıdan kendileri çekiyorlar demişler.

Pazar günü Lig TV’de Sevgili dostum Hınçal’ı dinliyordum. Beckham ve Victoria’yı yücelten, marka yapan  İngiliz medyasından bahsediyordu. Yıldız yaratıyorlar ve seyirci çekiyorlar diye. Her İngiliz maçının 30-35.000 kişiye oynadığını anlatırken, maçı seyredilir hale getiren İngiliz medyasından bahsediyordu. Seyirci skoru merak etmiyor. Parlak veya parlatılmış yıldızları seyretmeye gidiyor diyordu. Takım düşmüş kalkmış onlar için önemli değil. Onlar yıldızları seyretmeye gidiyor derken, sözü Arda’ya getiriyordu. Biz ne yapıyoruz.. parlak yıldızlarımızın cilasını silmekle meşgulüz. Onu veya onun gibileri yerden yere vurmak için uğraşıyoruz diyen Hınçal’a hak vermemek mümkün değil. Futbolu sevdirmek için uğraşacağımıza, insanı futboldan soğutmak için uğraş veriyoruz. Ondan sonrada seyirci niye maça gelmiyor diye sorguluyoruz.Bu konuda veya pek çok konuda medyayı suçlamakta haklıyız demek geliyor içimden.

Bakınız her ülke gibi İşviçre’de de zaman zaman banka soygunu olur. Ama medyada tek kelime bu konuda haber geçmez. Çünkü ülkenin ekmeği “güvenli ülke” imajıdır.


Ege Cansen yazmış geçen gün şu Boğaz’daki çevre kirliliği yaratan yüksek volumlu müzik rezaleti hakkında. Sabahlara kadar gümbür gümbür müzik yayını yapıp uzak ve yakın çevreyi rahatsız eden sosyetik açık hava gazinolarının seslerini kısmaya kimsenin gücü yetmez diye. Çünkü bu sosyetik gazinoların arkasında çok ciddi medya desteği vardır diyor.TV’lerde ve yazılı basında, gürültüyle mücadele edenin üstüne öyle bir gelirlerki, zavallı yetkili kaçacak yer bulamaz. Hamle üstüne hamle tazelerler, bıkmazlar, usanmazlar. Yetkili bir cevap verir, onlar on yazı yazar. Sonunda gürültüyle  mücadeleye kalkan, bakan da olsa pes eder. Ne halleri varsa görsünler deyip köşesine çekilir buyuran Üstad Ege Cansen’in her kelimesine katıldığımı, tıpkı Hınçal’a katıldığım gibi  hak verdiğimi belirteyim.

Hatırlarım Erol Aksoy boğazdaki yalıyı satın alınca nerdeyse bütün medya, yalının uğursuzluğunu günlerce yazdı. Ne oldu. Sabancılar ucuza yalıyı kapatınca yalı birden uğurlu oluverdi. Tek kelime yazılmadı. Çıt yok.


Köşe yazılarında firma reklamlarının alası yapılıyor ama tek kuruş reklam harcı ödenmiyor. Firma dolduruyor gazeteci takımını uçağa ver elini Paris veya Londra. Ye iç dön gel. Ondan sonra sayfa sayfa köşelerde firma hakkında methiyeler. Reklam değil de nedir bu. Resmen rüşvettir bu. Hani etik nerde. İşine gelince medyada etikten bahsedenler, eşitlikten, rekabetten bahsedenler nerede! Her etik ve kural erbabının elinde yeşerir.
Cansen’in dediği gibi Türkiye’de hayatın tadını çıkarmak isteyenlerin uyduğu tek kural “kuralsız yaşamaktır”. Bu sefa düşkünü beylere ve hanımlara yasak sökmez. Bunları kritik edecek medyada bu kuralsızlıklara çanak tutarsa, destek verirse gel içinden çık bu ülkenin sorunlarının.
Medya patronları, genel yayın yönetmenleri ve Etik savunucusu Oktay Ekşi medyanın çarpıklığının sadece bu minnacık bölümü (diğerlerini yazmak sahifeler ister) için sosyal sorumluluk açısından biraz düşünmeli.
Memleket hepimizin.