19 Aralık 2025
  • İstanbul12°C
  • Ankara0°C
  • Antalya14°C

İZMİR’İN TAHTINA ANADOLU OTURUYOR

Cumhuriyet’in ilk yıllarında hür teşebbüsü en fazla olan illerden İzmir’in girişimcileri, köklü şirketleri ileriye götüremedi

İzmir’in tahtına Anadolu oturuyor

07 Eylül 2011 Çarşamba 16:30

İZMİR- Cumhuriyet’in ilk yıllarında hür teşebbüsü en fazla olan illerden İzmir’in girişimcileri, köklü şirketleri ileriye götüremedi. Varlıklı aileler, yatırım yerine riski olmayan gayrimenkulü tercih etti. Büyük sanayi kuruluşlarını koruyamayan İzmir, gelişmede Anadolu’nun gerisinde kaldı.

‘İstanbul yıkılırsa, İzmir onu yeniden inşa edebilir; ama İzmir yıkılırsa, İstanbul yeni bir İzmir inşa edemez.” Osmanlı’nın son dönemi ile Cumhuriyet’in ilk yıllarını birlikte yaşayanlar, İzmir’in o dönemdeki ekonomik canlılık ve zenginliğini bu sözle anlatırdı. Mustafa Kemal Atatürk, daha cumhuriyet kurulmadan, İzmir’in kurtuluşundan 5 ay sonra ve Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından 4 ay önce, 1. İktisat Kongresi’ni (17 Şubat-4 Mart 1923) bu şehirde topladı. Kongrede, devletçi ekonomiden serbest piyasa ekonomisine geçişin kararları alındı.

Ekonomistler, yeni rejimin ekonomi politikalarına yön veren kongre için İzmir’in tercih edilmesini, özel teşebbüsün fazla olmasına bağlıyor. Kongrede alınan kararlar da özel sektörü teşvik ediyor. İzmir’de özel teşebbüsün fazla olması, 1600’lü yıllardan itibaren Türkiye’de özellikle liman kentlerine yerleşen Levantenlerden kaynaklanıyor. Ticaretle uğraşan Levantenler, Ege Bölgesi’nin pamuk, zeytinyağı, tütün, kuru incir ve kuru üzüm gibi geleneksel ürünlerinin işlenmesi ve ihracatına öncülük edip bu ürünleri ‘İzmir’ markasıyla Avrupa’ya taşıyorlar. İzmir’de ticaretle birlikte denizcilik, bankacılık, sigortacılık ve gemiciliğin gelişmesine; İzmir Ticaret Borsası (İTB) ve İzmir Ticaret Odası (İZTO)’nın kuruluşuna öncülük ediyorlar. İzmir Bankası’nı 1847’de kuruyorlar. İzmir, 1850’lerde her hafta New York’a geminin kalktığı, 50’ye yakın ülkenin konsolosluğunun bulunduğu hareketli bir şehirdi.

1885’te kurulan İzmir Ticaret Odası’nın karar defterlerinde, tüccarların ekonomik canlılığı artırmak için aldığı kararlar dikkat çekiyor. İhraç edilen ürünlerin limana rahat getirilmesinden gemiye yüklenmesine ve limanda kamu eliyle yapılan işlerin özel sektöre devredilmesi gerektiğine kadar birçok konuda kararlar alındığı görülüyor.

Mübadele döneminde Levantenlerin bir bölümü şehirden ayrılıyor. Dolayısıyla ekonomik canlılık da azalıyor. Bu durum yine İZTO’nun karar defterlerine yansıyor (İzmir’de hâlen Levanten ailesine mensup 1500 civarında kişi yaşıyor). İzmir’in Osmanlı dönemindeki zenginliği, ekonomik canlılık biraz azalsa da göç sonrasında da devam ediyor. Geleneksel tarım ürünleri üretimi ve ihracatıyla oluşan zengin sınıf, geçmişten gelen hür teşebbüs tecrübesiyle art arda sanayi tesisleri kuruyor. Piyale (gıda), Turyağ (gıda), Taç Sanayi (tekstil), Kula Mensucat (tekstil), Şark Kumpanyası (tarım), İzmir Basma (tekstil), Yün Mensucat (tekstil) ve Bağ Yağları (gıda) gibi Türkiye’nin öncü sanayi tesisleri bu dönemde kuruluyor. Eczacıbaşı Holding’in temeli, 1926’da bu şehirde atılıyor. Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki dinamizm, İzmir’i 1990’lı yıllara kadar taşıyor.

Bu yıllarda İzmirliler ‘kimlik’ arayışına giriyor. Şehri yönetenler, ‘Turizm şehri mi, sanayi şehri mi, yoksa kongre merkezi mi olmalı?’ tartışmalarıyla gündemi meşgul ediyor. İzmirliler, şehrin kamu yatırımlarından yeterince pay alamadığını her fırsatta dile getirirken; komşu Manisa ile Denizli’nin yanı sıra Kocaeli, Bursa ve Gaziantep, özel sektör yatırımlarıyla hızla sanayileşiyor. Aile şirketlerinin hâkim olduğu İzmir’de hatırı sayılır bir sermayeye rağmen yeni girişimciler fazla ortaya çıkmıyor. Varlıklı aileler, servetleriyle büyük ölçekli sanayi kuruluşları kurma yerine, risksiz olan gayrimenkulü tercih ederek zengin kalmayı tercih ediyor. 2000’li yıllara gelindiğinde ise İzmir, yeni yatırımlar bir yana, kendisini taşıyan firmalarını kaybetmeye başlıyor. Piyale, Turyağ, Taç Sanayi, Kula Mensucat, Şark Kumpanyası, İzmir Basma, Yün Mensucat ve Bağ Yağları gibi markaların tesislerinin bir kısmı kapanıyor, bir kısmı da el değiştirerek şehirden ayrılıyor.

Mesela, Türkiye’nin ilk makarna fabrikası Piyale, İzmir’i ilk terk eden firmalardan biri oluyor. Sabancı Grubu tarafından satın alınan Piyale’nin tesisleri sökülerek topluluğun gıda üretim üssü olarak belirlediği Sakarya Hendek’e taşınıyor. 1916’da kurulan tarihî Turyağ fabrikası da Ankara’nın yolunu tutuyor. Metaş, uzun yıllar kapalı kaldıktan sonra Çer Çelik’e satılıyor.

Ege Sanayici ve İşadamları Derneği (ESİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Sıtkı Şükürer, aile şirketlerinin ikinci nesle geçerken sarsıntı geçirmelerini kurumsal yapı oluşturamamalarına bağlıyor. Şükürer’e göre İstanbul’daki aile şirketleri daha cesaretli davranarak kurumsal yapı oluşturdu. Babalar, çocuklar ve torunlar, ‘direksiyonu illa biz tutalım’ demediler. Bu nedenle geçişi daha az sarsıntıyla atlattılar. İzmir’de ‘ben kendim yöneteyim’ yapısının fazla olması sarsıntıyı artırdı.

İzmir’de son yıllarda sıkça yaşanan ‘geriliyor-gelişiyor’ tartışmalarına son noktayı resmî rakamlar koyuyor. 1990’lı yılların başından bu yana sivil toplum kuruluşları ve meslek odalarında yöneticilik yapanlara göre İzmir gelişiyor. Bu kesim, ‘İzmir geriliyor’ diyenlere de sert tepki gösteriyor. Resmî rakamlar ise âdeta ‘kral çıplak’ diyor. Cumhuriyet’in ilk yıllarında geleneksel tarım ürünleriyle ihracat şampiyonu olan İzmir, 2010 yılında dördüncülüğe geriliyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’nun verilerine göre İzmir, 1996 yılında en çok ihracat yapan iller arasında İstanbul’dan sonra ikinci sıradaydı. O yıl İstanbul 10,8 milyar, İzmir de 4,3 milyar dolarlık ihracat gerçekleştiriyordu. Bugün İzmir’in önüne geçen Bursa’nın 1 milyar, Kocaeli’nin ise 1,3 milyar dolarlık ihracatı vardı. Geçen yıl ise İstanbul 53, Bursa 10,6, Kocaeli 9,5, İzmir 6,6 milyar dolarlık ihracat yaptı. Kocaeli ve Bursa’nın sıçraması, bu illerde kurulan otomotiv fabrikalarına bağlanıyor. Sıtkı Şükürer, Bursa’yı Tofaş ve Renault’nun; Kocaeli’ni ise Ford Otomotiv’in üst sıralara taşıdığını iddia ediyor.

İzmir Sanayici ve İşadamları Derneği (İZSİAD)’nin yaptığı araştırmaya göre, İzmir’in ihracatta geriye gitmesi, 2001 yılına dayanıyor. 1996 yılında İzmir’in yarısı kadar ihracat yapan Bursa, 2001’de ciddi bir sıçramayla ikinciliğe yerleşiyor. Yine 1996’da ihracatı İzmir’in 6’da 1’i olmayan Kocaeli, 2010’da İzmir’i açık ara geride bırakıyor. Son 15 yılda Kocaeli, ihracatını 19 kat artırırken; İzmir, 2 katta kalıyor. 21 il arasında ihracatını 26,5 katla en fazla artıran il Sakarya olarak dikkat çekiyor. Manisa ve Gaziantep, ihracatını yüksek oranda artıran diğer iller olurken, İzmir gerilerde kalıyor.

İZSİAD Yönetim Kurulu’nun eski başkanı İlknur Denizli (Şimdi AK Parti Milletvekili), İzmir’in son 15 yılda Türkiye ortalamasını yakalayamayan ihracat artış oranının, kent adına beklentileri engellediğini belirtiyor. Denizli, küçük ve orta ölçekli sanayi kuruluşları ile kendilerine iş, aş ve gelecek arayan herkesi, İzmir’in bu durumdan kurtulması için elinden geleni yapmaya çağırıyor. ESİAD Başkanı Sıtkı Şükürer ise İzmir ile ilgili karamsarlığa katılmadığını belirtiyor. İzmir’in 150 yıl önce Akdeniz’in en önemli ticaret merkezlerinden biri olduğuna dikkat çeken Şükürer, “Birtakım makro tercihlerle bu kent bir ticaret odağı olmaktan çıkartıldı. Bunun sarsıntısı, travması yaşanıyor.” diyor. Şükürer, ‘Anadolu kaplanları’ denilen illere bakıldığında çoğunun İzmir’in yarısı bile etmediğini ileri sürüyor. İzmir’in hâlâ ülkenin Gayri Safi Milli Hasılası (GSMH)’ndan yüzde 10 reel pay aldığına dikkat çekiyor. Kamu yatırımları açısından bakıldığında birtakım sıkıntıların bulunduğunu anlatan Şükürer, şunları ifade ediyor: “Bir İstanbul kadar pay alamıyor. Bu, İzmir’in muhalifliğinden kaynaklanmıyor. Kentin gelişiminde olumsuz rol oynayan bir zihniyet var. En temel sıkıntı, bu zihniyetin kentin başına musallat olmasıdır. Yüksel Çakmur faktörü, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun ortodoks bakışlarından, bazı sivil toplum kuruluşları ve odaların yatırımcıya yönelik o aşırı muhafazakârlığından söz etmemek mümkün değil. Bunlar yatırımcıyı memnun etmiyor. Belediyecilik hizmetlerinin de çok pragmatik olduğu söylenemez. Belediye fazla kılı kırk yararak yatırımcıyı bıktırıyor.”

Şükürer, İzmir’in yeni bir ivmeyle çok hızlı büyüyeceğine inandığını da kaydediyor. Sıtkı Şükürer’e göre, İzmir’in en büyük handikaplarından biri, kentin yenilenmemesi. İnsanların zihninde şu ezber var: “İzmir’e gelme. İzmir’de kent bürokrasisi, devlet bürokrasisi yatırımlar konusunda senin önünü açan bir anlayışta değil. Sen müşteki hâle gelirsin. Belediyeyi aşıyorsun, SİT’e takılıyorsun; bunu aşıyorsun, bir meslek odasının açtığı davayla mahkeme yürütmeyi durdurma kararı çıkarıyor. Kolaylaştırıcı bir zihniyet kent ikliminde yok. Bu imaj üzerimize yapışmaya başladı.”

Göç alıyor, kalifiye elemanını gönderiyor

İzmir, en çok göç alan şehirlerin başında geliyor. Gelenlerin büyük bölümü vasıfsız işçi ve emeklilerden oluşuyor. Şehir, insan potansiyelini de kaybediyor. Bunda en büyük etken, ücretlerin düşük olması. Kalifiye elemanlar ücretlerin daha yüksek olduğu İstanbul, Bursa, Kocaeli ve Ankara gibi illeri tercih ediyor. İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Hilmi Uğurtaş, İzmir’de işgücünün yeteri kadar değer görmediğini iddia ediyor. İşverenlerin beyin göçünü durdurmak için ücret politikalarını gözden geçirmesi gerektiğini belirtiyor. Çalışanlara iyi ücret ödenmediği için iyi eleman bulunamadığını, iyi eleman olmayınca da şirketlerin başarılı olamadığını söylüyor. Koç Üniversitesi mezunu olan kızının çalışmak için İstanbul’u tercih ettiğini anlatan Uğurtaş, “Kızım İstanbul’da 2400 TL maaşla işe başladı. İstanbul’da bu maaşla işe başlanırken, İzmir’de 700-800 TL veriliyor. İşgücüne değer vermez, hak edilen ücretleri ödemezseniz iyi çalışan bulamıyorsunuz. İyi çalışan olmayınca da başarılı olamıyorsunuz.” diyor.

Engellerle karşılaştıklarını belirten sanayici ailelerden biri de Zorlu ailesi. Sanayicilikte 50 yılı aşkın geçmişleri var. Ege Pen, Ege Yıldız ve Ege Plast, Zorlu ailesinin markaları. Kemal Zorlu, yaşadıklarından ötürü İzmir’den soğuduklarını kaydediyor. “Ben artık yarı İstanbul’da yaşıyorum.” diyen Zorlu, ailenin tek erkek çocuğu olan oğlu Nafiz’in, 6 ay önce İzmir’den ayrılarak İstanbul’a yerleştiğini belirtiyor. İzmir’le özdeşleşmiş bir ailenin kendisinden sonraki tek erkek evladının şehri terk etmesinin üzerinde düşünülmesi gerektiğini vurgulayan Zorlu, “İzmir’den beyin göçü oluyor. Nitelikli insan gidiyor.” şeklinde konuşuyor. Kemal Zorlu, ailenin mevcut yatırımlarının devam edeceğini fakat yeni projelerinde İzmir’in bulunmadığını söylüyor. Şu anda İzmir dışında bir fabrika, İstanbul’da da inşaat yatırımları bulunduğunu kaydeden Zorlu, şunları aktarıyor: “Yeni yatırımlarımızda İzmir yoktur. Yaşadıklarımızdan dolayı İzmir’e kırgınız. Engeller ve yaşadıklarımız bizi kırgın hâle getirdi. Güçbirliği Holding’in Basmane Çukuru ve Ege Palas Oteli’ne açılan davalar, kırgınlığımız için yeter.”

Tarihte ‘hoşgörü kenti’ olarak bilinen İzmir, son yıllarda eleştirilere ve farklı düşüncelere de tahammül edemez hâle geldi. Sinagog, kilise ve caminin aynı sokakta olduğu, çeşitli din, dil, ırk ve etnik kimliklerden binlerce insanı barındıran bu şehir, hoşgörüsünü kaybetti. Anayasa referandumunda ‘evet’ diyeceğini açıklayan İzmirli sanatçı Sezen Aksu, linç girişimine maruz kaldı. Aksu’nun ismi, babasının evininin bulunduğu sokağa verilmişti. Referandum sürecinde indirilen tabela, referandumdan sonra yerine asıldı. Gazete ve televizyonlara demeç veren birçok kişi, Aksu’nun bir daha İzmir’e gelmemesini, adının İzmir ile anılmamasını istedi.

İzmir Sanayici ve İşadamları Derneği (İZSİAD)’nin Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’i derneğin rutin toplantılarından birine konuk olarak davet etme girişimi de tepki aldı. Bazı milletvekilleri ve sivil toplum kuruluşları İZSİAD’ın amacını sorgular açıklamalarda bulundu. Baydemir, İzmir’e gelmekten vazgeçti. Sıtkı Şükürer, bu durumu şöyle açıklıyor: “Türkiye’nin hızlı bir demokratik değişim sürecine giriyor olmasına İzmirliler yeterince adapte olamadı. Kendilerini endişeler üzerinden ifade etmeye başladılar. Demokratik değerlere mesafeli bir konuma geldiler. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı İzmir’de konuşamayacaksa başka nerede konuşacak?”

İzmir’e fren yaptıran projeler

Birçok şehir, kentsel dönüşüm projeleriyle gecekondulaşmaya çözüm bulurken, İzmir bu alanda bir gelişme kaydedemedi. Şehir hâlâ ‘mega köy’ görünümünde. Bu konuda atılan adımlar da eski İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Yüksel Çakmur gibi insanlar ile Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, mimar ve mühendis odaları gibi sivil toplum örgütleri tarafından yargıya taşınarak engellendi. İzmir’e vizyon katacak projeler, şehrin fren noktaları hâline geldi. Alsancak Limanı ile Karşıyaka Turan arasındaki ‘Yeni Kent Merkezi’, EXPO adaylığıyla gündeme gelen ‘İnciraltı Planı’, Çeşme Yarımadası için hazırlanan ‘Turizm Revizyon Planı’ ve ‘Dünya Ticaret Merkezi’ inşaatı, İzmirliler tarafından yargıya taşınarak engellendi.

Yeni Kent Merkezi projesinde geleceğin İzmir’i planlanmıştı. 550 hektarlık alanda kurulacak yeni şehir projesi için 27 ülkeden 140 proje yarışmıştı. Bölgenin Nazım İmar Planı’nın 7 Temmuz 2003’te İzmir Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde onaylanmasıyla bölge yatırımcılardan büyük ilgi gördü. Sur Yapı, Torunlar, Folkart, Megapol, Sabancı Grubu, Kula Mensucat, Altınbaşak, Tariş, Rönesans-Tekfen OZ, İş GYO ve Emay İnşaat gibi firmalar dev gayrimenkul projeleri hazırladı. Ancak proje, Yüksel Çakmur tarafından ‘yoğunluk’ gerekçe gösterilerek yargıya taşındı. Proje, üç defa revize edilerek yeniden onaylandı. Plan her düzenleme sonrasında tekrar yargıya taşındı. Atılan düğüm yıllar geçmesine rağmen çözülemedi. İBB Başkanı Aziz Kocaoğlu, “Yargı elimizi kolumuzu bağladı. Bu planla ilgili şu anda görüştüğüm en az 8-10 tane proje var. Bu projelerin ederi sanıyorum bir milyar dolara gelir. Biz de bu yapılsın istiyoruz. Bunun için çırpınıyoruz.” diyor.

İnciraltı ise İzmir’in EXPO 2015 adaylığıyla gündeme gelmişti. Organizasyon alınamayınca bu bölge sağlık turizmi için planlandı. İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ortak projesi, Mimarlar ve Şehir Planlamacıları Odaları başta olmak üzere çeşitli kurumların yanı sıra bölgedeki mülk sahiplerinin açtığı davalar sonucunda kilitlendi. İnciraltı projesi 8-10 adet hastane, geriatri merkezi, termal otellerin yer aldığı sağlık merkezi olarak planlanmıştı.

Dünya Ticaret Merkezi 14 yıldır bekliyor

İzmir’in merkezi Konak ilçesi Basmane Meydanı’nda Dünya Ticaret Merkezi inşaatı 14. yılına girdi. Fuar alanına bitişik bölgede başlayan inşaat yarım kaldı. Yine Yüksel Çakmur’un açtığı davada mahkeme, 2001’de ‘yürütmeyi durdurma’ kararı aldı. İnşaatın sahibi Güçbirliği Holding Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Zorlu, “Proje tamamlanabilmiş olsaydı, İzmir önemli bir kimlik kazanacaktı.” diyor. Projeye başladıklarında İstanbul’da Akmerkez’in henüz yapılmadığına dikkat çeken Zorlu, yatırımı bugüne kadar uzatan herkesin bundan utanması gerektiğini söylüyor. Zorlu, “2001 yılının parasıyla 35 milyon doları bir ağaca bağlasaydık, herhâlde bugün 350-400 milyon dolar olmuştu.” yorumunu yapıyor.


Çeşme Yarımadası turizm merkezi olamadı

İzmir’in yargıdan dönen bir başka projesi de Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Çeşme Yarımadası için hazırladığı plan ve tahsisler oldu. Yarımadayı Antalya gibi turizm merkezi yapacak plan, Mimarlar Odası İzmir Şubesi, Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi, EGEÇEP, Doğa Derneği, Sualtı Araştırmaları Derneği, Peyzaj Mimarları Odası tarafından yargıya taşınmıştı. 2005’te açılan davaya 2006’da karar veren Danıştay, söz konusu tahsislerin kamusal çıkarlara aykırı olduğuna hükmetmişti. Rus iş adamı Mihail Prohorov başta olmak üzere çok sayıda yatırımcı Danıştay’ın kararı üzerine yatırımlarını askıya aldı. Bakanlar Kurulu, Çeşme Yarımadası için 17 Aralık 2009 tarihinde yeni bir karar aldı. 6 Şubat 2010 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yeni karara göre, Çeşme Yarımadası dört bölgeye ayrıldı. Ancak yeni tahsisler için bu defa da SİT tartışmaları başladı.

Yeni Kent Merkezi’nde yatırım planlayanlardan biri olan Rönesans İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Erman Ilıcak, “Birkaç kişinin İzmir’e verdiği zararı neredeyse bütün Yunan ordusu Kurtuluş Savaşı’nda vermedi.” sözleriyle engelleri dile getiriyor. Ilıcak’a göre İzmir, Türkiye’de en zor yatırım yapılacak yerlerin başında geliyor. Rönesans İnşaat, Gaziemir ve Bayraklı’da 500 milyon dolarlık yatırımla İzmir’e 2 alışveriş merkezi kazandırmayı planlıyordu. Şirket, Bayraklı’da eski SEK arazisinde 250 milyon dolarlık projeyi Tefken Grubu’yla yapacaktı.

Türkiye’nin uluslararası ilk fuar organizasyonu olma özelliği taşıyan İzmir Enternasyonal Fuarı (İEF)’nın bu yıl 80’incisi düzenlenecek. İlki, İktisat Kongresi (17 Şubat-4 Mart 1923) süresince yerli malları sergisiyle yapıldı. İkincisi, İZTO’nun teklifiyle 4–25 Eylül 1927 tarihleri arasında gerçekleştirilen 9 Eylül Mahalli Sergisi’nde 71 resmî kuruluş, 195 yerli firma ve 9 ülkeden 72 yabancı kuruluşun ürünleri sergilendi. 1928 yılındaki sergiye ise 155’i yabancı olmak üzere 515 firma katıldı. Büyük ilgi gören fuar, 1937’de uluslararası kimlik kazandı. 50’li yıllarda Sanayi Pavyonu, Kalkınan Türkiye Pavyonu ya da Yabancılar Kulübü adıyla anılan art arda sergi alanları yapıldı. Son yıllarda ekonomik yönünden çok kültür ve eğlence yönüyle ön plana çıkıyor. 1960 ile 1970’li yıllarda gelişmiş ülkelerin, 1990’lı yıllara kadar da büyük firmaların kıran kırana rekabetine sahne oluyordu. 1980’e kadar ABD ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’nin uzay teknolojilerini sergilediği; İtalya, İngiltere ve Almanya gibi gelişmiş ülkelerin de ürettikleri son model otomobillerle âdeta gövde gösterisinde bulunduğu İEF, eski ekonomik canlılığından oldukça uzak. 1990’lı yıllara kadar dev firmalarıyla fuara katılarak güçlü tanıtımlarda bulunan gelişmiş ülkeler, bir bir fuardan çekildi. ABD pavyonu, Rusya pavyonu, İtalya pavyonu olarak bilinen pavyonlar, önce önlerine ‘eski’ kelimesi kondu, sonra da yıkıldı. Gelişmiş ülkelerden sonra büyük firmalar da son yıllarda bir bir fuardan çekildi. Fuarın sürekli müşterileri arasında yer alan otomobil firmaları artık katılmıyor. Gelişmiş ülkelerin dev şirketleriyle İEF’ye katılarak ne kadar gelişmiş olduklarını tanıtmaya çalıştığı yıllarda Türkiye de ulusal sanayi malları ve ürünleriyle katılarak kendini uluslararası pazarlara tanıtıyordu. Son yıllarda fuara katılan firmaların tamamının tanıtım ve ihracat bağlantılarından ziyade iç piyasaya yönelik satış yapması, panayır tartışmalarını beraberinde getirdi.

İktisat Kongresi’nde alınan önemli kararlar (1923)

1. Hammaddesi yurt içinde yetişen veya yetiştirilebilen sanayi dalları kurulması gerekmektedir. 2. El işçiliğinden ve küçük imalattan süratle fabrikaya veya büyük işletmeye geçilmelidir. 3. Devlet yavaş yavaş iktisadi görüşleri de olan bir organ hâline gelmeli ve özel sektörler tarafından kurulamayan teşebbüsler devletçe ele alınmalıdır. 4. Özel teşebbüslere kredi sağlayacak bir devlet bankası kurulmalıdır. 5. Dış rekabete dayanabilmek için sanayinin toplu ve bütün olarak kurulması gerekir. 6. Yabancıların kurdukları tekellerden kaçınılmalıdır. 7. Sanayinin teşviki ve millî bankaların kurulması sağlanmalıdır. 8. Demiryolu inşaat programına bağlanmalıdır. 9. İş erbabına amele değil, işçi denmelidir. 10. Sendika hakkı tanınmalıdır.

İzmir, ihracat liginde

4. sıraya düştü*


ŞEHİR 1996 2000 2010

İstanbul 10.843.359 13.595.698 53.037.233

Bursa 1.042.874 2.023.866 10.673.668

Kocaeli 1.160.864 1.013.596 9.527.573

İzmir 4.343.201 5.100.122 6.678.847

* Bin dolar

ALİ RIZA KARASU

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON DAKİKA