06 Aralık 2025
  • İstanbul15°C
  • Ankara10°C
  • Antalya8°C

GALATASARAY'A GİTMEK YERİNE

İsmail Emen

27 Aralık 2009 Pazar 13:03

Boğaz köprüsü trafiğinde ağır ağır yol alırken Radyo 15’te güzel bir söyleşi programına rastladım.
Gedikpaşa’da bir ayakkabı imalatçısı ile röportaj yapılıyordu.
Babadan satıcı ve ayakkabıcı olan sanatkarlar kendi mesleki dünyalarını anlatıyorlardı.
Saya nasıl ayakkabı haline gelir kaç kişinin eli değer falan gibi sorulara tatlı tatlı verilen cevaplarda en hoşuma giden şey” mesleğimi seviyorum. Yeniden doğsam gene aynı işi yapardım” oldu.
Anlatan usta “işimiz sanki bir ressamın çalışması gibidir. O sayaca şekil verip, yarattığım modele uygun şekilde bitirip kutusuna koyduğumda, bir de onu bir hanımın ayağında gördüğüm zaman, ressamın duyduğu hazzın aynısını duyarım” diyordu.
Dinlerken bende çok eskilere gittim. Taa… Rahmetli babamın kalfa olarak çalıştığı ayakkabı imalathanesine, sefertaşı ile yemek götürdüğüm günlerden, onun kendi dükkanında bu mesleği yaptığı günlere döndüm.
Rahmetli dedem yani babamın babası, Eskişehir’de Zeytinoğlu ailesinin yanında o zamanın vekilharcı gibi çalışırmış. Çiftliği yönetirmiş.
Rahmetli Mesut Zeytinoğlu dedemi çok sever ve güvenir, hatta aileden sayarmış.
Babam, Mesut Bey’in büyük oğlu sonradan Menderes kabinesinde Bayındırlık Bakanı iken Londra uçak kazasında kaybettiğimiz rahmetli Aziz Zeytinoğlu’nun akranı ve birlikte büyüdükleri yakın arkadaşı imiş.
Mesut Bey bütün çocuklarını Galatasaray Lisesinde okutmuştur.
Aziz okul çağına gelince onu Galatasaray’a yatılı yollarken, dedeme babam için “ Gel İsmail Efendi senin Murat’ı da gönderelim. Birbirlerine destek, arkadaş olurlar” demiş ama dedem babamı İstanbul’a gitmeğe ikna edememiş. Galatasaray’a gitmek varken, tutmuş ayakkabıcı olmaya karar vermiş.
Dükkanında çivi düzelterek başladım desem yalan olmaz. Babamın Çarşı (Taşbaşı) dan sipariş verdiği sayaları , köseleleri alırdım. Kiriş kokusu kokan dükkanın temizliği bana aitti.
Yavaş yavaş kalıba koymağa da alışmıştım.
Okumasaydım herhalde iyi bir ayakkabı ustası olurdum.
Ama eline geçen Galatasaray’a gitmek gibi büyük fırsatı tepen rahmetli babam, aynı hatayı benim için yapmak istemedi. Okumam için ağabeyimi ve beni yönlendirdi.
Her ikimizde onu mahcup etmedik. Ama o günlerimizi göremedi ve genç sayılabilecek bir yaşta aramızdan ayrıldı.
İstanbul’da bu tür hatıraları ancak Gedikpaşa’da yaşayabilirsiniz. Hanların içine sıkışmış sayısız imalatçılardan birinin hikayesini sabah radyoda dinleyince, burnuma çocukluk günlerimin deri ve kösele kokuları sanki tekrar geldi ve eski günler film gibi gözümün önünden geçti.